Kaçakçılık bir yazgı mıdır? Bence değil. Çünkü  kaçakçılık bir zorunluluktur. Kişileri kaçakçılığa ekonomik zorluklar sürükler. Yasal olmayan yollara ıter  ve onu toplumsal suçlu yapar.

Şırnak’ın Uludere İlçesi’ne bağlı Roboski köylüleri buna örnek gösterilebilir.  Köy, öğrendiğimiz kadarıyla dağlar arasına sıkışmış, kuş uçmaz kervan geçmez bir yer. Hatta haritada varlığı bile o kötü olaydan sonra bilindi ve gündeme geldi. 28 Aralık’ta 19’u çocuk 34 gencin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından  savaş uçakları ile bombalanması ile gündeme geldi o köy.

Son otuz yıldır en çok çile çeken köylerden biri Roboski. Kürt sorunu nedeniyle çatışmalardan çok çekmiş bir yerleşim yeri. Göçe zorlanmış, koruculuk dayatması ile karşı karşıya kalmış . Iraktaki Mahmur Kampı buradan kaçan  kişilerden oluşmuş.
Bu köyde tarım olanaksız. Bu nedenle de oldum olası bu köy, geçimini kaçakçılıktan sağlamış. Sınırlara mayın döşenmesine karşın kaçakçılık önlenememiş. Öyle ya “Aç köpek fırın kırar,” diye bir söz vardır. O insanlar da kendi karınlarını çocuklarının gereksinimlerini karşılamak zorunda kalmışlardır. Devlet, tarlalarını ekip  geçimlerini oradan temin ettirmek istemiş. Ne yazık ki o tarlaları süren köylüler, mayınlar nedeniyle ya bir uzuvlarını veya canlarını kaybetmişler.

Geçimlerini sağlamak için seçtikleri veya seçmek zorunda kaldıkları kaçakçılık zor bir iştir. Ölümle burun burunasın  her zaman. O insanlar, aslında kaçakçılık yapmıyorlar ki sadece geçimlerini sağlamak için bu yolu seçiyorlar. Yukarıda da belirttiğim gibi burada tarım alanı yok. Hayvancılık yapmak için yeteri kadar meralar da yok. Bağ, bahçe , tarla yok. Etrafı tamamen dağlık bu alana devletin de hiçbir katkısı da yok.

Aslında sınır da yok ya. Aynı köyün yarısı Irak topraklarında, yarısı Türk topraklarında kalmış. Aileler bölünmüş,akrabalıklar zedelenmiş.  Asırlarca birlikte yaşayan, akrabalık duygularını, komşuluk gereksinimlerini  birlikte karşılamışlar, şimdi sınıra mayın döşesen ne çıkar ki? O insanlar bir yolunu bulup birbirlerine gidip geliyorlar.  Oradaki akrabalarından aldıkları malları Türkiye’de satıyorlar. Bu arada izi ize uydurarak kaçak yakıtı ucuza alıp burada pahalıya satıyorlar. Neden mi? Evlerine ekmek götürmek için.

Bunları yazarken kaçakçılığı meşrulaştırmak gibi bir niyetim yok. Yasalara aykırı yapılan her davranış, yasaları dinlemeyerek “Dediğim dedik, çaldığım düdük” diyenleri hiç alkışlamadım ve alkışlamam da. Benim üzerinde durduğum nokta iktidarın dolayısıyla devletin kendi insanına gereği gibi sahip çıkmamasıdır. Elde edilen milli gelirden, kendi insanın insanca yaşamasını sağlamak için çareler aramamasıdır. Devletin olanaklarından, ülkemizin gelirinden tüm insanları yeteri kadar yararlandırmamasıdır. Bu yaklaşım da ister istemez insanımızı olumsuz yollara itmektedir.

Başta “Kaçakçılık bir zorunluluktur” cümlesini kullanmıştım. Ama bu yaklaşımım, her kaçakçılık için geçerli değildir. Silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, hatta insan kaçakçılığı. Bu çabalar kısa zamanda alın teri olmadan  köşeyi dönmek çabasıdır ki başarılı olanlar da az değildir. Devletine, ülkesine zarar veren yaklaşımları alkışlamak mümkün değildir. Ülkemizin insanının ve tüm insanlığın sağlığını tehdit eden uyuşturucu kaçakçılığını kim tasvip eder ki? Ne yazık ki bu insanlar işlerini aşırıyorlar da çoluğunun çocuğunun karnının doyurmak, geçimin sağlamak için yapılan eylemler ne yazik ki cezalandırılıyor.
Boşaltın Roboski’yi. Oradaki yaşayan insanları yerleştirin verimli topraklara, devletin olanaklarını sağlayın. Eğer onlar suç işlerlerse o zaman siz haklısınız; ama şu anda bence Roboski köylüleri haklı ve 34 insanın öldürülmesi de gerçekten çok acı.
Ben mi duygusal bakıyorum ne dersiniz?