Toplum olarak gerilmiş durumdayız. Çünkü önümüzü göremiyoruz. Birileri önümüze devamlı set çekmektedir. Bu belirsizlik bizi bencilleştiriyor ve duyarsız kılıyor.
BOP ve BİP projeleri doğrultusunda ülkemiz Ortadoğu çıkmazı içine çekiliyor, çekiliyor demeyelim de çekildi demek daha doğrusu olur. İslam eksenli bir mezhep çatışması körükleniyor. Bu çatışmada taşeronluk görevi ise Türkiye’ye veriliyor. Rus uçağının düşürülmesi bu girişimin bir parçası gibi. Amerika-Rus paylaşımında ülkemizin de yerini alması isteniyor.
Tarihte “Otuz Yıl Savaşları” adı ile bilinen oluşumla bugünkü Ortadoğu Savaşları arasında bir benzerlik de kurulabilir. Otuz Yıl Savaşları, 1618-1648 yılları arasında Avrupa Kıtası’nda mezhep kavgalarına verilen addır. O nedenle bir benzerlik kurmak istedim. Çünkü din eksenli bu yaklaşım, Ortadoğu Savaşı ateşini körüklemekte bizde bu ateşin ortasına itilmekteyiz.
Ülkemizi taşeron olarak kullanarak İslam Dünyasında Otuz Yıl Savaşları’nı yaşatmak isteyen emperyalizm kurulacak yeni ülkelerin hamisi olacaktır. Sözde Sünni İslam savunucusu görevini üstlenen ABD ile onu destekleyen ülkelerle Şiileri destekleyen terör örgütleri ve devletleri arasındaki gerginliğin yıllarca süreceği kesindir. Ama işin ilginç yanı dışarıdan destek alarak kurulan bu terör örgütleri yanı başlarındaki İsrail’i görmezden gelmektedirler.
Güç dengelerine göre Rusya, Amerika, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri arasında paylaşılacak olan Ortadoğu ve dolaylı olarak da Türkiye’de duyulan acılar Türkçe, Kürtçe ve Arapça olacaktır. Bunun karşıtı sevinç çığlıkları ise İngilizce, Fransızca, İbranice ve İtalyanca olacaktır.
Ortadoğu’da oynan bu oyun ülkemizde mezhep çatışmasına ve iç savaşın çıkmasına zemin hazırlayabilir.
Burada Anadolu halkına düşen temel görev oyuna gelmemek ve inançlara hoşgörü ile bakmaktır. Doğal olarak bu ortamı hazırlayıcı ise iktidar olacaktır. İktidar mezhep kışkırtıcılığı yerine ulus bütünlüğünü ön plana çıkarmalıdır.
Kasım seçimlerinden sonra Sayın Davutoğlu’nun söylemleri samimi özellik taşımaktadır. Samimi bir üslup, yatıştırıcı ve birleştirici yaklaşımlar sergilemektedir. Dünyada hiçbir iktidar, AKP kadar muhalefetsiz bir konumda değildir. Çünkü muhalefet partileri şu anda kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan başlarını kaldıramamaktadırlar. Bu nedenle iktidarın işi hem çok rahat hem de çok zordur. Rahattır, tek parti gibi hareket etme hakkına sahip; zordur, tüm yük kendi üzerine binmiştir.
Yakın tarihimizi ve Cumhuriyet kazanımlarını iyi değerlendirememek bizi çıkmaz sokağa sürüklüyor. Biz, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizm ve onların işbirlikçileriyle savaşmış ve mazlum ülkelere örnek olmuş bir ulusuz. Bugün kalkıp da savaştığın sömürücü ülkelerle işbirliğine girersek kazanan biz olmayacağız. Geçmişteki bir Cumhurbaşkanımız, bir koyup üç almak hayali ile Irak için Batı ile işbirliği yapmıştı. Sonuç ne oldu? Nalları bize toplattılar ama onlar atları ile Üsküdar’ı geçtiler. Bundan 30 yıl önceki ayak oyunları ve onun sonuçlarından yönetim ders almalı bu güzel ülkeyi savaşın içine sokmamalıdır.
Unutmayalım ki su gider de kum kalır. Ortadoğu’ya yerleşen akbabalar işleri biter ve bir gün gelir kendi ülkelerine dönerler; ama bizler kapı komşularımızla baş başa kalırız. O zaman yaraları sarmak çok zaman alır. Öyle ise biz, başkalarının çıkarları için kimseyi yaralamayalım diye düşünüyorum.
Belki de ben yanılıyorum ya.