Bilirsiniz, 5 Aralık tarihi Dünya Gönüllüler Günü’dür. Bu güzel günde dünyada olduğu gibi ülkemizde de değişik etkinlikler düzenlenir. Amaç gönüllü çalışmanın yararlarını duyurmak ve katılımı artırmaktır.
Yapılan araştırmalara göre Türkiye, gönüllü çalışmalara ve yardımlara katılım süresi açısından 135 ülkeden 132. sırada yer almaktadır. Kısaca sondan üçüncüyüz. TÜSEV’nin araştırmasına göre gönüllü katılım oranımız yüzde 10’u geçmemektedir. katılım oranımızda 15-24 arasındaki gençler en aktif gruplar arasında yer almaktadır. Gönüllü katılım oranı neden bu kadar düşük? Bence temel neden güven eksikliğidir. Yapılan yardımların doğru yere gittiğine toplumsal güven yok gibi. Huzurevlerinde, hastanelerde ve derneklerde çalışan gönüllülere gereken değer verilmiyor. Toplumun duyarlı yönünü yakalayarak toplanan paraların yerine gitmediği bir gerçek. Bosna’ya toplanan paralar ne oldu? Deniz Feneri ile ilgili paralar aklandı mı? Kök hücre adıyla toplanan binlerce ünite kanın hesabı soruldu mu? Tüyü bitmemiş yetimlerin haklarının belirli kişilerin kursaklarına inmesi toplumu duyarlı olmaktan çıkardı.
Kalkınmışlığımızın en önemli göstergesi sivil toplum kuruluşlarının çokluğu ve işlevleridir. Bir toplumda gönüllü sayısı ne kadar çoksa o toplumda demokratlaşma olur. Çünkü insani değerler, hukuk, paylaşım arttıkça çağdaşlaşma da o oranda artar.
Görülüyor ki sivil toplum örgütleri bir toplumun gönüllü motorlarıdır. Benim sözünü ettiğim örgütler, yalnız yardım dernekleri değil. Toplumsal kalkınmayı hedefleyen sosyo- ekonomik boyutlu kuruluşlardır. Bunun yanında sanata, kalkınmaya, uluslararası ilişkilere katkıda bulunan kuruluşların tümünden söz ediyorum.
İktidarları yönlendiren, denetleyen ve olumlu olumsuz yanlarını toplumla paylaşan kuruluşlardır bu gönüllü kuruluşlar.
Bugünün iktidarı meydanı boş bulmuş at oynatıyorsa bunu 12 Eylül darbecilerine borçludur. O günün sendikaları, sağ ve sol gençlik kuruluşları, meslek kuruluşları bugün maalesef yok. Karşılarında sesini duyurmakta zorluk çeken birkaç muhalefet partisi var ki onlara da yayın yasağı uygulanıyor.
Soma, Ermenek facialarında ailelerin hak aramalarında, öğrencilerin, çiftçilerin, emeklilerin, memurların istedikleri sosyal ve ekonomik haklarda arkalarında güçlü dernekler bulsalar eminim ki haklarını söke söke alacaklardır.
Her alanda bir değil daha çok sivil toplum kuruluşu olsa sorunlar daha kolay çözülür diye düşünüyorum. Çünkü sorunların çözümünü tek kişiye bağlamak geri kalmışlığın bir göstergesidir. Aynı zamanda o kişiyi her şeyi bilen her şeye gücü yeten bir masal kahramanı yapmanın anlamı da yok.
İktidarlar, sivil toplum kuruluşlarını kendilerinin arka bahçesi olarak görmemeleri, onları demokrasinin olmazsa olmazları olarak tanımaları ülkeye yarar getirir. İktidara da kolaylık sağlar.
Geldiğimiz nokta gönüllük açısından, sivil toplum kuruluşları açısından yeterli düzeyde değiliz. Bu toplumu çağdaşlaştırmak istiyorsak, bu toplumda hukuku üstün kılmak gibi gayretimiz varsa önce halkla sonra sivil toplum kuruluşlarına kulak vermeliyiz.
İşine geldiği zaman Anayasa Mahkemesi’ni alkışlamak, işine gelmediği zaman da kapatmakla tehdit etmekle bu ülke sosyo ekonomik açıdan kalkınamayacağı gibi dünya toplumları arasında da itibar kaybeder.
Yanlış mı düşünüyorum?