Sabırsızlanıyoruz. Aslında sabırsız bir toplumuz. Ancak insan denen meçhule insan olduğumuz halde güvenmiyoruz. Yapılacak çok iş var, söylenecek çok söz var ve yazılacak çok şey var.
En büyük endişem sırtımızda çok büyük bir yük olduğu ve bu yükü taşımakta zorlandığımız. Zira gelecek nesiller, bizden sonraki kuşakların bizleri anlayıp bu yükleri, sorumlulukları kaldırabilecek mi?
Öncelikle “insan” olmak, Müslüman olmak ve Türk olmak ve vatanını sevmek.
Çünkü bu dünyada bizim vagonu olacağımız bir lokomotif yok, olsa bile o lokomotif bizi nereye götüreceği belli değil. Biz millet olarak lokomotif olmak üzere yetiştirildik, tarihten beri alıştık ve yaşadık. Bizler hep kendi lokomotifimizin vagonu olduk.
Yüzyıllardır kurulan menfur ve çirkin tuzaklarla mücadele ettik. Art niyetli, haysiyetsiz düzenbazların sinsi planları ve oyunlarına maruz kaldık.
Hiç ummadıklarımızın ihanetini de gördük. En acısı da en büyük vefasızlığı da içimizde olanlarla, elinden tuttuklarımızdan gördük.
Menfaatperestlerin ve nankörlerin, haysiyetsizlerin sakladıkları kini kustuklarını da gördük.
Bizleri sevmeyenler çoktur, yürekten sevenimiz de azdır. Birde sever gibi görünenler. Her ihtimalle karşı menfaatperestler, ne olur olmaz diyenler de vardır.
Ancak yüzyıllardır dik durduk yine dik duracağız. Eğilmek yok. Göbek bağımızı kendimizin kestiği ve lokomotifi olduğumuz dünya bizi beklemekte.