Bizim medeniyetimizde olduğu gibi Batı medeniyetinde de hayatı anlamlandıran ve güzelleştiren kavramlar önemli yer tutmaktadır. Bizim ahlak dediğimiz batılların etik olarak adlandırdığı değer Orta Çağ sonrası batının gelişimin de önemli rol oynamıştır. Bir kavram olarak “etik” çokça hayatımızda yer alıyor. Meslek etiği, tıp etiği, basın etiği, kamu etiği, insan hakları, çevresel etik, toplumsal fayda etiği gibi birçok alanda gündeme gelmektedir. Etiğin hayatın içinde bir lafız olmanın ötesine geçip bir yaşam biçimine dönüşememesinden, dolayısıyla eksikliğinden kaynaklandığını ifade edebiliriz.

“Bu yaptığınız etik değil” sözü, söyleyen açısından bir kınama ve uyarı; söylenen açısından ise bir ayıplanma ve hakaret aracına dönüşebiliyor. Hayatın her alanında karşımıza çıkan ve birçok sorunu çözmesi beklenen etik kavramına yüklenen bu anlamın bizdeki karşılığı ahlakı değerlerdir. Türk töresi, İslam ahlakı veya Kur’an ahlaklı gibi kavramlarla hayatın içinde yer almıştır. Kavram üzerinde iki yaklaşım var. Bir yönüyle töre ve alışkanlık; bireyin töreye bağlı kalarak her ne yapıyorsa işini genel kabul gören ahlak kurallarına uygun bir şekilde sergilemesi. Diğer yönüyle ise bireyin eylemlerini davranış kurallarını ve değer yargılarını kavrayarak iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçekleştirmek için alışkanlığa dönüştürmesi olarak tanımlanıyor.

İyiyi, doğruyu ve güzeli gerçekleştirmek; sizce de insanlığın en kadim meselesi ile ilişkili kavramın üzerine kafa yorulması gerekmez mi? Etiği lafız olmanın ötesinde anlayabilmemiz; hayatın içinde ve hayata değen bir değer olarak görebilmemiz, kavramı bir hayat biçimine dönüştürebilmemiz açısından önemli. O zaman “nereden çıktı bu etik” sorusu bizi başka sorulara götürecektir: Değer/li misin değer/siz mi? Sorumlu musun, sorunlu mu, yük alan mısın, yük olan mı?

Değer olmadan, sorumluluk olmadan, ödev ahlakı olmadan etiğin bir anlamının olmayacağını ifade etmek en doğrusu olacaktır. Bugün insanı değerlere bağlı olan her vicdan sahibi terör devleti katil İsrail’in aynı tepkiyi vermektedir. Kültürleri aynı noktada buluşturan Batıda Etik değerler, bizde ise ahlakı değerlerdir. Etiği; önce fikir, idrak ve tasavvur, sonra, eylem, inşa ve tasarıma dönüştürecek bir tavır, bir davranış olarak değerlendirebiliriz. İşte o zaman, etikten estetiğe bir yola ulaşılabilecektir. Ahlakın olmadığı yerde kanun hiçbir işe yaramaz. Kanunsuzluğun olduğu yerde huzur olamaz ve karmaşa hâkim olur. Ahlakın olmadığı yerde ahenkten bahsedilemez.

Etiğin, değer ve sorumluluk; estetiğin ise, iyi, güzel ve doğru ile ilişkisi; bizi, etik ve estetik kavramlarının huzur ve istikrar için öneme sahip oldukları gerçeğine ulaştıracaktır. Bu bağlamda varlığı unutmak, yaradılış etiğini, varlık sebebini, ahlâkını unutmaktır. Doğruyla yanlışı, haklı ile haksızı, iyiyle kötüyü, güzel ile çirkini, adil ile adil olmayanı ayırt etmek ve buna uygun davranış sergilemek insanı bir mesele olarak önümüzde durmaktadır. Değerleriyle barışık yaşamayanlar yaşadıkları değersizliğe mahkûm olacaktır. 

Etiğin yani ahlakın unutulmaması gereken diğer bir yönü ise öteki ile olan ilişkisidir. Etik, başkasına, ötekine karşı bir sorumluluk gerektirir. İnsanlara karşı kendini sorumlu bulan ve bunun gereğine göre davranan insanın iyiliği, bir estetik kavram olan güzelliğe bulaşacaktır. Değilse; iyiler “iyi” olmazsa, iyiliğin gereğini yerine getirmezse kötü olacak! İşte bu noktada, etik ve estetik birbirini besleyen konumda bir hal olarak yaşamın içinde hayati bir unsura dönüşecektir.

Estetiği olmayan etik, içe kapanacaktır, hayata dokunamayacak, hayat olamayacak, hayat bulamayacaktır. Etik/siz estetik ise yapmacık kalacak ve etkilemeyecektir, değmeyecektir, değere dönüşemeyecektir.

Etik değerleriyle huzur bulan, yakınlarına, toplumuna estetiğinin zirvesinde bir toplum ve Filistin’deki zulmün en kısa zamanda durması dileklerimle….