Benim yaşadığım ilçenin köylerinde insanlarımız ürettikleri ile geçinirlerdi. Tarlasından elde ettiği buğdayı, arpayı, mısırı ile ambarını doldururdu. Bahçesinden topladığı fasulye, nohut bir kış boyunca yenilirdi. Harman zamanı samanla buğday ve arpa ile saman birbirinden ayrılıp buğday ve arpanın çuvallara doldurulanca o insanlardaki zevki hiçbir şeye değişmezdik.
Köyümüzde her şey organikti. Armudumuz, kirazımız, cevizimiz, nohudumuz, bezelyemiz ilaçsız tertemizdi. İneklerimizden, koyunlarımızdan elde ettiğimiz, süt taptazeydi. Peynirimiz, yağımız doğaldı.
Tarlalarımızdaki mısırın boyu , içinde atın, insanın saklanacak uzunluktaydı. Buğdayın, arpanın başakları yüzümüze güler, bize geleceği müjdelerdi.
Köylümüzün insanı cahildi. Dedesinden, babasından öğrendiği metotla tarım yapardı. Ne bir ziraat teknisyeni ne de mühendisi gelip köylümüzü yönlendirmezdi. Eğitilseydi belki bire yirmi verim alabilirdi. Daha bol ürünü ambarına taşırdı. Ama eğitilmedi insanımız yine de kendi üretiminden dolayı mutluydu.
Bir zaman geldi, ekonomide de sanayide de dışa bağımlı olduk. 75 kuruşa dışarıdan buğday aldık köylümüze 50 kuruşa verdik. Köylü ekip, biçmektense o zahmete katlanmaktansa ucuza yiyecek almayı yeğledi. Kendi ürünü ile yetinen o güzelim ilçemize günde 10 ton buğday gelmeye başladı.
O güzelim tarlalar yavaş yavaş çayır veya otlak oldu. Çiftçi için toprak candır, kandır ve sevgidir. Zaman o insanları güzelim topraklardan uzaklaştırdı. Çünkü kapitalizm ahtapot gibi sarmıştı, köylümüzü ,ülkemizi. Köylerimizdeki üretim gün geçtikçe azaldı. Milli servet gün geçtikçe yok oldu. Sanayisi olmayan bir toplumu, sanayi ülkesi yapacaktık ya. Ama yapamadık, yapamazdık da. Çünkü sanayi toplumları ve onların ağababaları buna izin vermezlerdi, vermediler de.
Benim ilçemin 1975 yılında köyleri ile birlikte nüfusu 85 bindi. Şimdi ise 26 bin civarındadır. Hani sanayi toplumu olmuştuk ya, hani insanlarımız, fabrikalarda çalışacaklar daha iyi geçim kaynakları elde edeceklerdi ya işte onun için insanımız göç etti şehirlere.
“Yanlışın neresinden dönülürse kârdır ,” sözünden yola çıkılarak, Göçü önleme yöntemleri üretmek gerekir., Devlet köylümüze sahip çıkmalı, toprak reformu yapmalıdır. Tarıma ve hayvancılığa uygun araziler devletçe belirlenmeli, topraklarımızın envanteri çıkarılarak, orman, otlak, tarım, yerleşim ve sanayi alanları yeniden belirlenmelidir.
Büyük umutlarla büyük şehirlere göç eden insanlarımız zor durumdadır. İşsizlik dünya ölçülerine göre üzülecek düzeydedir. Köylünün refahı için devlet, çiftçiye destek vermeli, araç gereç, ıslah edilmiş tohum alımında yardımcı olmalıdır. Devletin desteği ile kurulacak kooperatifler aracılığı ile üretilen ürünlerin alım garantisi sağlanmalıdır. İşte o zaman köylümüz, köyüne geri döner sanıyorum. Ne yazık ki bugünkü yönetim kadrosu, bırak köylüyü geri çevirmek için çalışmayı elindeki ürünü özel teşebbüslere peşkeş çektirme peşindedir. Tarımda, hayvancılıkta devletin alım politikası, köylüyü teşvik edici değildir. Üreticiye tatminkâr kâr verip onu üretim için teşvik etmek yine devletin görevidir. Türkiye’de 20 milyon insanın geçimini sağlayan tarım sektörü ekonomide önemli yere sahiptir. İhmal edilirse ki edilmiştir, edilmektedir de. İşte bu olumsuz yaklaşım tarım sektöründeki insanların geçim sıkıntısı çekmesinin nedeni olmaktadır.
Şu anda bizim köyümüzde yaşayan insan yok da diğer köylerde insan kalabalığı mı var?Köylerin tümünde tarlalar otlak olmuş. Okullar kapatılmış, camilerde 5-10 yaşlı insan namazını kılıyor. Cıvıl cıvıl olan o güzelim köylerimizin üzerine ölü toprağı dökülmüş.
Otlaklarımızda beslediğimiz milyonlarca küçük ve büyük baş hayvan artık otlamıyor. Kendi otlaklarımızda beslenen o hayvanların sütünden etinden yararlanmamızın önü kesildi. Kasaplarda taptaze et vardı. Şimdi donmuş et asılmakta kasabın çengelinde.
Büyük şehirlerimizin sokakları genç işsizlerle doldu taştı. Üniversite mezunu işsiz sayısı 600 bine yaklaştı. Hani sanayi toplumu olacaktık. Fabrikalarda, atölyelerde ürettiklerimizi satacak ve zengin olacak önemlisi işimiz olacaktı. Oldu mu ? Sanayi toplumu olabildik mi? Lafla peynir gemisi yürümedi. Olan köylümüze oldu. Olan ülkemize oldu.
Tütün tarlaları, bomboş. Çay, fındık bahçelerine yeteri kadar önem verilmiyor. Anadolu’da pamuk tarlaları, Ege’de zeytinlikler, Akdeniz’de turunçgillerin üreticilerinin yüzü gülmüyor. Çünkü üretici kendisi pazar bulamıyor ve devlet de sahip çıkmıyor. Sistemin gereği devlet babalık görevini yapmıyor.
Umarım yanlıştan dönülür.