Bize şu anda ülkemizde oynanan oyunlar yabancı gelmiyor. Yıllar önce sahneye konulmuş ve biz de seyircisi olmuştuk bu oyunlara. Zaman zaman da içimizden figüranlar seçilmiş ve onlar oyunların birer parçası olmuşlardı.
Yüzlerce insanımız hiç uğruna öldürülmüşlerdi. Sanat adamlarımız, fikir adamlarımız, siyasiler birer birer yok edilmişlerdi.
Ya gençlerimiz!. Mantıklarının önüne duygularını koyan binlerce gencimiz, ana kuzularımız sonsuza uçuruldu o yıllarda.
Yine ortalık karışıyor, biri çatışmanın ortasında kalarak ölen Uğur Kurt. Cenaze için gittiği cem evinden ertesi gün kendi cenazesi kaldırıldı. 30 yaşında bir çocuk babası bu gencimiz belediyede görevliydi. Diğer bir vatandaşımızı el yapımı bir bomba da aldı götürdü. O iki insana rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum.
1970’lerde sağcı, solcu diye insanlarımızı böldüler. Sağcılar Amerikan yanlısı; solcular da Moskova yanlısı idiler. Senaryoyu yazanlar öyle yazmışlardı çünkü. Senaryoyu yazanlar aynı, oyunu sahneleyenlerde aynı kişilerdi. Sloganlar aynı kalemden çıkıyor, silahlar aynı üretim ;ama oyuncular ayrı. Hedef Anadolu insanı. Özellikle üniversite gençliği ve aydınlar.
Türkiye, jeopolitik yönden önemli bir ülke.Ülkemizin güçlenmesi demek, Ortadoğu ülkelerine arka çıkması demektir. Ayrıca genç ve dinamik nüfusa sahip, aynı zamanda iyi bir pazar. Öyle ise yerinde sayması için iç huzuru bozmak gerekiyor ki bunda da başarılı olunuyor. Şu anda da görünmez kıvılcımlar uçuşuyor tepemizde. İç huzuru bozmak için şimdi mezhep kışkırtıcılığı ön plana çıkartılmak isteniyor. Alevi vatandaşlarımız hedef gösteriliyor. Bu ölümler tesadüf olamaz. Bal gibi yabancı ajanlar insanların duygularını, inançlarını istismar ederek iç savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar.
Emniyet güçlerimizin bu ayak oyununa gelişlerine bir türlü akıl erdiremiyorum. “Körün aradığı iki göz biri ela biri boz.” Ülkemizin huzurunu bozmak isteyenlerin oyununa mı geliyor polisimiz? Bilirsiniz şiddet şiddeti doğurur. Biber gazları, tomalar ajanlar için aranan ortam. Hem polisimiz yıpratılıyor hem de vatandaşlık haklarını kullanmak isteyen gençler, göstericiler zor duruma bırakılıyor.
Bence toplantı ve gösteri hakkını, kişiler kullanmalı ve polisin görevi ise onların emniyetini sağlamak olmalı diye düşünüyorum.
En güzeli ise polisin görevi göstericileri iknaya çalışmak olmalıdır. Göstericilerin elebaşlarını ikna etmek demek, olayların en azından yarıya indirilmesi demektir. Polis kolejlerinde, harp okullarında ve toplumla ilgilenen mesleki eğitim veren okullarda toplum psikolojisi dersleri boşuna verilmez ki.
Ne yazık ki sokağa dökülen insanlar sorunlarını dile getirmek isterken aralarına sızan samımı olmayan kişiler, olayı provoke ederler ve olayı hedefinden şaşırtırlar. Bunların ezberini bozmak için insani diyalogun ön plana çıkması ülke yararınadır. Bunu da polisler arasında iyi eğitilmiş psikologlar yapabilir.
Bu ülkenin insanlarının huzura gereksinimi vardır. Bu huzuru sağlayacak birinci derecede sorumlular, böl, yönet yaklaşımından kaçınmalıdırlar. TC Başbakanı, büyük holding sahiplerinin de dağdaki çobanın da Başbakanıdır. Bu ülkede yaşayan farklı inançlara, mezheplere, ırklara sahip insanların da Başbakanıdır. Çünkü Başbakan TC Başbakanıdır, yalnız kendine oy verenlerin değil.
Ülkemizde görev yapan yetkililerin temel görevi ayırımcılık yapmamaktır. Askere giderken, vergi verirken, bir felaket karşısında topyekun olunurken vatandaşımızdır; ama iş çıkara dönülünce taraf olunursa ister istemez o yönetici oyunun bir parçası olur .
Tekrar ediyorum, bu ülkede yeniden, 1980 öncesi oyunları sahneye konulmak isteniyor. Her vatansever, ülkesinin kalkınmasını isteyen, ülke, ulus bağımsızlığından yana olan herkes bu acı gerçeği görmeli ve bu oyuna gelmemeli ve bu oyunun içinde olmamalıdır diye düşünüyorum.
Yoksa ben mi yanılıyorum?