Bayram dedik, düştük yollara…
Vitesi bire takıp, Uzungöl istikametine doğru yola çıktık…
Şöyle havadar bir yerde çay içelim dedik ama havamızı aldık.
Meğer Uzungöl de havasını Arapların getirmiş olduğu kompresörlerden alıyormuş.
Biz de gidince öğrendik!
***
Taşı, toprağı, böceği, çiçeği izleyerek yolculuk yapma hevesindeydim…
Lakin yine kazanan kursağım oldu…
Dereler kurumuş, doğa tahrip edilmiş…
HES’ler, dağların bağrından kopan suları besmelesiz içivermiş…
***
Yolculuk boyunca, şantiye havası hâkim!
Aracın içindeki herkes inşaat mühendisi kesildi…
-“Ben olsam o tüpü dağa değil, yan tarafa koyardım”
-“Ben olsam o derenin yatağını çevirirdim”
-“Ben olsam, buranın mimari yapısını komple değiştirirdim.”
Şöyle bir doğrulup, ben de fikrimi söyledim:
“-Ben olsam kuruyan derelerin kenarlarına, ‘Burada balık avlamak yasaktır’ tabelası dikmezdim.
***
Velhasıl muhterem, gırgır şamata varıyoruz Uzungöl’e…
En son gelişimde daha bir derli topluydu…
Şimdi adeta çamur deryası…
Anlaşılan turist paspasları boş geçmiş…
***
Trabzon’da kime sorsan, Uzungöl için “yeryüzü cenneti” der…
Yalanın da böylesi!
Cennet dedikleri yerde, restoranlar hesabı öyle bir kitliyor ki, nevrin dönüyor.
Bırak bir daha gitmeyi, Uzungöl’ü haritadan silersin…
Kol gibi adisyonlar hat safhada…
***
Cennet dedikleri yerde, yağmurlu havalarda sanki dışarı çıkma yasağı uygulanıyor.
Olur da şöyle romantik tur atayım dersen, temizlenmek için göle girip çıkmalısın.
Çünkü o kadar çamuru, şebeke suyu temizlemez!
Şikâyet etme, idare et!
Bizim cennetimizde, prosedür böyle…
***
Cennet dedikleri yerde, lavaboyu kullanmayacaksın.
Çünkü boş yere fıslamış olursun.
Ben 8 kez fısladım, yine de sabun çıkmadı.
Ecnebinin teki, yerin metrelerce altından tek fısla petrol çıkartıyor.
Biz daha bir sabunu çıkartamıyoruz…
Bizim cennetimizin marjinal farkı bu işte…
***
Cennet dedikleri yerde, önüne aniden kırmızı ışık ihlali yapmış bir restoran simsarı çıkabilir…
Panik yapmayacaksın!
Elinde bir kase şeker ile pazarda don atlet satar gibi, müşteri peşine düşmüş…
İşin komik tarafı da şudur,
Restoranını öyle bir metheder ki, mutfaktaki aşçı aşçı değil, aştayn mübarek…
***
Cennet dedikleri yerde, tıka basa peçete dolu çöpler, hiçbir zaman kovalarının hacmine sığmaz…
Sağa sola, gelişi güzel yayılmayı seviyorlar…
Üstelik burada çöp kutuları kendilerini, insan gücü olmadan boşaltabiliyor.
“O nasıl oluyor?” deme…
Otomatik işte,
Ayakkabı topuğuna yapışan, kendini dışarı atıyor.
***
Netice itibari ile Uzungöle hava almaya gittik ama havamızı aldık…
Güzelim turizm merkezi, bu denli olumsuzlukları hiç hak etmiyor.
Arapların memnuniyetlerine bakıp, Uzungöl için sağa sola tam not vermeyi bırakın artık…
Zira onların sarıklarının kenarına zeytin dalı taksan, kendilerini Hawaii’de zannederler.
Adamlar, çöllerin bağrından kopup gelmiş…
Onlara her yer güllük gülistanlık zaten…
Ahaliye mavi boncuk dağıtmayı bırakın da, çalışın biraz…
Göbekler yağ bağladı beyler!