UNESCO dünyada bulunan çocuklara yardım eden bir kuruluş.
Güzel işler yapıyor mu, yapmıyor mu?
Tartışılır.
NETFLİX’te bir belgesel var UNESCO destekli, güya zor durumda kalan çocukların hayatlarını anlatıyor.
Fabrikada çalışan çocuklar, çöplükte yaşayan çocuklar.
Çok dramatik sahneler içeriyor.
İzlerken üzülmemek elde değil.
Bir de Amerikalı bir sinema yıldızı ile çekmişler.
Herhalde ilgi görsün diye sanatçı kullanmışlar.
Anlatmak istediğime gelelim.
Çocuk işçileri ajite ederek aktaran sevgili UNESCO, o belgeseli şöyle devam etmenizi sizlere tavsiye ederim:
“Amarika(!) ile işbirlikçisi İngiltere’nin dünyada uygulamış olduğu siyasi politikalar ve tutumlar nedeni ile evrenin yaklaşık 3’te 2’sinde yaşayan çocuklar sağlıklı beslenemiyor.
Mesela Suriye’deki politikalarından dolayı; ülkelerini terk etmek zorunda kalmış çocuk sayısı bir milyon.
Lan düdük makarnası Amerika derhal bu uygulamalarından vazgeç.”
Gibi belgesel çekin de dünya öğrensin neden bu çocuklar bu halde.
Yani; İngiliz sömürüsü altında bir ülkeye gidiyorsunuz bakın çocuklar ne durumda, sağlıklı koşullar değil diye bir dünya zırva çekiyorsunuz.
Lakin hiçbir şekilde o ülkenin tüm madenlerini ve enerjisini sömüren devletten bahsetmiyorsunuz.
Bir de Amarika’dan bir yıldız oyuncu getiriyorsunuz.
Maksat bakınız Amerika sizi düşünüyor.
Oysa o çocukların kan ve gözyaşının temellerinde Amerika var.
Yürü git.
Bizim coğrafyamızın çocuklarını bizler düşünüyoruz.
Siz gerçekten çocukları düşünüyorsanız ülkenizdeki; siyasilere üçüncü dünya ülkelerindeki sömürü politikalarından çekilin mektubu yazın.
Mesela Amarika’nın (!) devlet başkanına “Irak ve Suriye’deki politikalardan vaz geçin.” deyin.
Mesela ben gönüllüyüm alın beni, “Beyaz Saray’ın çocuk öldüren katilleri.” diye belgesel çekelim.
Ben de orada geleyim anlatayım.
Çok da iyi anlatırım ha.
Tüm detayına kadar yazarım, kalemim de kuvvetlidir.
Bize akıl vermeyin.
Biz biliyoruz çocukların katillerinin sizlerin dostları olduğunu.
Amerika’yı 100 yıl önce özetleyen teorisyen Galiyev’in bir sözünü sizlere hatırlatmak isterim, “Bugünün 'özgürlük sever' Amerika’sının, 'ilerleme ve teknoloji' şeklindeki 'kozmopolit kültürü' ile birlikte oluşabilmesi için on milyonlarca Amerika ve Afrika yerlisinin telef olması ve İnkaların zengin kültürünün yeryüzünden tamamen silinmesi gerekmiştir. Chicago, New York ve diğer kentlerin mağrur gökdelenleri, insanlık düşmanı plantasyon sahiplerinin işkence ettiği 'Kızılderililer'in ve Zencilerin kemikleri ve İnkaların yakıp yıkılan kentlerinin tüten harabeleri üzerinde inşa edilmiştir. Kristof Kolomb! Avrupa emperyalistlerinin kalplerine ne kadar da yakındır adı. Avrupalı talancılara Amerika'nın yolunu 'açan' odur; İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya ve Almanya, hepsi de eşit olarak 'yerli' Amerika'nın bu talanına, yıkımına ve silinip süpürülmesine katılmışlar ve onun zararına kapitalist kentlerini ve burjuva kültürlerini dikmişlerdir. Timurlenk'in, Cengiz Han'ın ve diğer Moğol şehzadelerinin Avrupa'ya akınları, tüm yıkıcı gücünün zalimliğine rağmen, Avrupalıların keşfettikleri bu Amerika'da yaptıklarının yanında sönük kalır.” (Bennincsen/Wımbush, 1995: 161)
Oh! Yine Amerika’ya kaptırmanın huzuru içerisindeyim.