Hiçbirimizin alnında işlediğimiz günahlar yazılmıyor. Şayet kusur ve günahlarımız alnımıza yazılsa ve her birimiz diğerimizin kusur ve günahlarını okuyabilseydik birbirimizin yüzüne bakabilir miydik? Yüce Rabbimiz, merhametinin bir yansıması olarak bunu kapatıyor, setrediyor. Ahirette de Rabbimiz, birçok kusur ve günahlarımızı setredecek. Amel defterimizi mahşerde elimize aldığımızda nokta ve virgülüne kadar her şeyin yazıldığını, ama birçok günahın üstünün çizildiğini göreceğiz. Bir tevbe, bir iyilik bunların silinmesine vesile olabilecektir. Hz. Peygamber'in (sav) yanına, çenesinden şarap damlayan birisi getirilir. Bir Müslümanın karşısına işlediği günahla getirilmesinden rahatsız olan Allah'ın Resulü (sav) daralır ve şu dersi verir: "Biz, bir kusur ve kötülük kendiliğinden ortaya çıkarsa yapılması gerekeni yaparız." (Ebu Davud, Edeb, 37)
ÖZEL HAYATINIZI GİZLEYİN
Özel hayat setredilmesi gereken alanlardan birisidir. Bunu tespit edip yaymak, günaha karşı direnci azaltır. Özel hayatı başkalarının deşifre etmesi kadar, kişinin kendisinin de deşifre etmesi bir o kadar günah ve çirkindir. Hz. Peygamber (sav) en büyük günahlardan birisi olarak, kişinin geceleyin karısıyla mahreminde, yatak odasında, fısıldaştığı şeyi, ertesi gün başkalarıyla paylaşmasını gösterir. Bugün etrafımıza baktığımızda, boşanma haberlerinin hemen ardından birbirlerinin gizli hallerini medyaya ilan eden kişileri görebiliyoruz. Bundan sadece nefis ve şeytan nemalanır. Ayıpları örtmekte gece gibi olmak lazım. Çünkü bir Müslüman kardeşinin ayıbını örteni, Allah da örtecektir. Hadislerde deniliyor ki; mahşerde Rabbimiz kulunu şefkatle yanına yaklaştırır ve sorar: "Sen şunu, şunu yaptığını hatırlıyor musun?" Kul; "Evet ya Rabbi" der. Allah bütün günahlarını kuluna itiraf ettirir. Nihayet kul helak olmasına ramak kaldığını anlar. Mazereti de yoktur. Başını önüne eğer ve utanç içinde verilecek kararı bekler. İşte o anda, merhamet sahibi olan Allah (cc): "Hadi git. Dün seni örtmüştüm. Bugün de örtüyorum" buyurur. (Buhari, Edeb, 60; Müslim, Tevbe, 52)
***
"Allah ve resulü daha iyi bilir"
Enes bin Malik (ra) anlatıyor: Bir gün Hz Peygamber'in (sav) yanına gitmiştim. Ashabıyla oturmuş konuşuyordu. Karnına bir bez bağlamıştı. Ben bunu anlayamamıştım ve yanındakilere merakla sordum: "Hz. Peygamber karnına niçin bez bağlamış?" dedim. Onlar da; Açlıktan diye cevap verdiler. Bunun üzerine üvey babam Ebu Talha'ya gittim ve: "Babacığım! Peygamber Efendimizin (sav) karnına bir bez bağladığını gördüm. Bazı arkadaşlarına bunun sebebini sordum; onlarda açlık yüzünden bağladığını söylediler" dedim. Babamda anneme: "Evde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Annem: "Evde bir parça ekmek ve birkaç hurma var. Eğer Allah'ın Elçisi evimize tek başına gelirse, karnını doyururuz. Ama yanında başkası da gelirse, onlara yetmez" dedi. Sonra arpa ekmeğinden yapılmış birkaç çörek çıkardı. Onları kendi başörtüsünün bir tarafına sarıp elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da belime sardı ve beni Peygamber Efendimize gönderdi. Bana da, "Bunu peygamberimize göster" dedi. Ben de hızla ekmeği götürdüm. Allah'ın elçisi bana; "Seni Ebu Talha mı gönderdi?" diye sordu. Ben de: Evet, dedim. Yemek için mi? buyurdu. Yine: Evet, diye cevap verdim. Resulü Ekrem (sav) yanındaki Sahabilere: "Haydi, kalkınız" diyerek yürüdü. Ebu Talha anneme: "Ümmü Süleym! Hz. Peygamber (sav) cemaati alıp getirdi, ama evde onları doyuracak bir şey yok, ne yapacağız?" dedi. Ümmü Süleym: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedi. Ebu Talha hemen kalkıp Resulü Ekrem'i karşıladı. Peygamberimiz Ebu Talha ile birlikte eve girdi. Allah'ın elçisi anneme: "Ümmü Süleym! Neyin varsa getir" buyurdu. Annem de o ekmeği getirdi. Peygamber Efendimiz (sav) bu ekmeklere, Allah ne dilediyse öyle dua etti. Ardından da Ebu Talha'ya döndü ve: "On kişiyi içeriye al, buyurdu. Onlar doyuncaya kadar yedikten sonra çıktılar. Resulü Ekrem (sav): "On kişiyi daha içeri al" buyurdu. Ebu Talha on kişiyi daha içeri aldı ve onlarda doyuncaya kadar yiyip çıktılar... O gün bu ekmekten yiyip doyanların sayısı tam seksen kişiydi. (Buhari, Menalub, 25; Müslim, Eşribe, 143)