Yoksulluk içinde geçen yılların ardından küçük kardeş, “Yatağın altındaki farelere ayakkabılarını fırlatarak” geçirdiği on iki günlük bir gemi yolculuğundan sonra Kanada’ya, oradan da trenle New York’a ulaşır. Times Meydanı’nda tramvaydan indiğinde Amerika hakkındaki ilk izlenimleri şöyle olacaktır: “Hemen hemen her köşede seyyar ayakkabı boyacılarının karşısına oturmuş kısa kollu gömlekler giyen insanlar büyük bir rahatlıkla ayakkabılarını boyatıyordu. İnsana sanki giyinip kuşanmalarını sokakta tamamlıyorlarmış izlenimi veriyorlardı.”
Amerikalı yönetmen Sennett, çekeceği otel sahnesini hazırlayan set işçilerine bakarken, ucunu koparmak için ısırdığı purosunun tütününün yapıştığı dudaklarından şu sözcükler dökülür: “Burada bir komedi unsuruna gereksinimimiz var.” Bu sözden sonra Sennett, yaktığı purosundan derin bir nefes çekerek, bir kenarda keşfedilmeyi bekleyen oyuncu adaylarından birine döner: “Komedi makyajı yap. Ne olursa olsun fark etmez.”
Genç adam, gardroba doğru yürürken, böyle bir fırsatın bir daha eline geçmeyeceğini bilmektedir. Attığı her adımda, onlarca komik karakter gözünün önünden film şeridi gibi akar... Bürüneceği karakter bir an önce zihninde oluşmalıdır, zamanı çok azdır Oldukça bol bir pantolon bulacak, başına küçük bir şapka koyacak ve büyük ayakkabılar giyecektir. Gardrobun kapısını açtığında kararını vermiştir: “Üstümdeki her şeyin birbiriyle çelişkili olmasını istiyordum. Yani torba gibi bol pantolon giyerken ceketim bedenime sıkıca yapışacaktı, şapkam başıma küçükken ayakkabılarım ayağımdan fırlayacak kadar büyük olacaktı.”
Yıllar yıllar sonra o küçük çocuk, yani Charlie Chaplin, yarattığı sinema tarihinin en unutulmaz, en güzel komedi karakteri Şarlo ile, annesinin ayakkabıları ayağından çıkmasın diye çorba almaya giderken attığı adımlarla bütün dünyayı güldürecektir, kısa ve çabuk çabuk!..