İslâm düşüncesi, genel olarak bir amaç için dünyaya gönderilen insanın, hayatını doğru yoldan ayrılmadan, yararlı ve hayırlı işler yaparak, kötü, zararlı ve faydasız şeylerden uzak durarak geçirmesi gerektiği anlayışını esas almıştır.
    Sevgili Peygamberimiz, insanın İslâm'ın getirdiği ilkeler çerçevesinde, yaratılış amacına uygun bir hayat sürmesini hedeflemiş, bu hedefe uygun olarak yaşamış ve ashâbına da her zaman yol göstermiştir. Böylece onların gerek düşünceleriyle gerekse söz ve amelleriyle Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan olgun insanlar olmalarını sağlamaya çalışmıştır. Bu yüzden Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:"Doğrudan kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmayı terk etmesi, kişinin iyi Müslüman olduğunu gösterir." (Tirmizi, Zühd-11)
    Sayılı günlerden oluşan bir ömre sahip olduğumuzu hepimiz bilmekteyiz. Çevremizde bizi meşgul edecek, ilgimizi üzerine çekecek sayısız konunun bulunduğu da bir gerçektir. Her şeyle aynı ölçüde ilgilenmeye kimsenin vakti ve imkânı olmadığı ise açıktır. O halde dünyamızı dolduran ilgi vesileleriyle belli bir sıra içinde ilgilenmek gerekmektedir. Bu sıranın ise, kişiden kişiye değişmesi pek tabiîdir.
    Mâlâyani, Müslümanı doğrudan ilgilendirmeyen söz, fiil ve düşünce olarak ona yaraşmayan her şey diye tanımlanabilir. Mutlak anlamda "mâlâyâni / gereksiz" bir şeyden bahsetmemiz mümkün değildir. Her şeyin yaratıklar dünyasında bir görevi ve bir gereği vardır. Boş yere yaratılmış hiçbir şey düşünülemez. Bu sebeple biz mâlâyaniyi bireylere göre tanımlamak zorundayız. Halkımızın "Üstüne elzem olmayan işe karışma" sözü de mâlâyanînin bireyselliğini ortaya koymaktadır. Esasen hadisimizin vurgusu da budur.
    Mâlâyanînin belirlenmesinde, her farklı durumun ayrı bir etkisi vardır. Bunun için hadisimiz, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmekten bahsetmekte, daima geçerli bir tespit yapmaktadır. O halde hadisimizin ortaya koyduğu "mâlâyaniyi terk etme" ilkesi genel bir prensiptir. Herkes için, her meslek sahibi ve her türlü iklim şartlarındaki insanlar için geçerlidir.
    Bizi en yakından ilgilendiren, mesleğimiz ve işimiz için gerekli, dünya ve âhiret hayatımız için faydalı olan şeyleri bulup sürekli onlarla meşgul olmak, kısa ömrümüzde yapabileceğimiz en akıllıca iş olacaktır. İyi Müslümanlığın fiili belirtilerinden biri bu seçimi yapabilmektir. Hadisimizin açıkça ortaya koyduğu teşvik budur.
    Doğrudan bizimle ilgili olmayan şeylerle ilgilenmek bizi, bize asıl lazım olanları ötelemeye sürükler. Boş ve faydasız şeylerle vakit geçirmek, detaylarla meşgul olmaktan daha oyalayıcı ve zararlıdır. Çünkü pişmanlık ve zarardan başka bir sonuç vermez
    Mâlâyani ile ilgilenmek, aslında kolayı tercih etmek demektir. Bunun temelinde de tembellik, beceriksizlik ve kendi kendine güvensizlik yatar. Ciddi ve faydalı konularla ilgilenemeyenler, çoğu kere kabuk meselelerle, yüzeysel işlerle meşgul gözükür, çevrelerini de gereksiz yere meşgul ederler.
    Hâlbuki mâlâyaniyi terk etmek, konuları gereklilik durumlarına göre bir sıraya koyma ve her şeyi layık olduğu önem derecesine göre değerlendirme imkânı verir. Aslında doğrudan bizi ilgilendirmeyen şeylere ayıracak bol ve boş vaktimiz de yoktur. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bir başka hadis-i şeriflerinde insanların birçoğunun sağlık ve boş vaktin değerini bir türlü takdir edemediklerini, bunları gereği gibi değerlendirmediklerini haber vermiştir. (Tirmizi, Zühd 1) Mâlâyaniyi terk etmek, sıhhat ve boş vakitleri değerlendirmek olacağından İyi Müslümanlığın işareti sayılmıştır. Hadisimiz, olgun müminlerin vasıflarını bildiren "Onlar boş şeylerden yüz çevirirler’’ (el-Müminun-3) anlamındaki âyet-i kerîmeyi hatırlatmaktadır.
    Mâlâyani'yi terk etmek, bir anlamda hayatı pek uyanık bir şekilde yaşamak demektir. Bir anlamda ihsân duygusu-nu günlük hayata hâkim kılmaktır. İhsan ise, Peygamber Efendimizin tarifine göre, Allah'ı görüyormuşçasına kulluk yapmak, O'nu görmesek bile, O'nun bizi gördüğü kesin inancına sahip olmaktır. Bunun için olacak ki hadis uleması, konu edindiğimiz hadisi, İslâm'ın üzerinde dönüp durduğu temel hadislerden biri (medar-ı İslâm) olarak kabul etmişlerdir. (Ali el-Kari, Mirkatü’l-mefatih, IV,634)
    O halde her an, her yeni duruma göre, neyin doğrudan kendisiyle ilgili ve gerekli, neyin gereksiz olduğunu ince bir dikkatle tayin edip, boş şeylerle ne söz, ne fiil ne de fikir olarak vakit geçirmemek, ancak iyi Müslümanların gösterebileceği bir olgunluk ve disiplin olmaktadır.