Yeryüzünde hiçbir aday halktan kopmuş “bu kadar çok rakiple”, hatta devleti, hükümeti, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, ulusal %95 televizyon kanalı, %97 ulusal-yazılı basını, tüm dinci kuruluşları, tekkeleri, tarikatları ve cemaatleri, on altı muhalefet partinin adayıyla yarışarak seçimi kazanmamıştır. İmamoğlu ve partisi tüm eleştiri ve karalamalara karşın büyük bir oy farkıyla ipi göğüsleyebilmiştir. Bu, büyük bir sevginin ve güvenin zaferidir.
İlçe Belediye Başkanlığından, Büyük Şehir Belediye Başkanlığına gelişiyle uyguladığı birleştirici, kucaklayıcı, sevgi, saygı ve değer verici politikalarıyla, doğru, dürüst, yalansız, hileye-hurdaya kaçmadan, ahlaklı, namuslu ve şeffaf uygulamalarıyla İstanbul halkının ve Türk milletinin sevgisini ve takdirini kazandı. Özlenen devlet adamlığının simgesi oldu.
Ekrem İmamoğlu’nu salt İstanbul değil, tüm Anadolu bağrına bastı.
Akşamdan sabaha değişen görüş ve düşüncelere itibar etmedi ve politikasını İstanbul, Anadolu ve dünya gerçekleriyle yoğurdu, kendi yağıyla kavruldu. Otorite, “topal ördeğe” benzettiği meclis çalışmalarını akamete uğratmak için devlet bankalarından kıredi almasını önlediği gibi metro için aldığı yabancı kaynaklı kıredilere de onay vermedi. Ekrem İmamoğlu’nu başarısız kılmak için elindeki tüm olanakları kullandı. Hala “yabancı kaynaklı kıredilerin açılması için” seçim bitmesine karşın onay dahi vermedi.
Kapalı kapılar ardında, çıkar hesaplarıyla açılan ihalelere karşı, “açık, şeffaf, naklen yayınlı” halkın çıkarları düşünülerek yapılan ihaleler bir milat oldu. Belediyecilik yeni bir yönetim biçimine evrildi. Artık, halkın ekmeğinin olduğu yerde herkes namuslu ve ahlaklı olmak zorundaydı. “Halktan alınan yine halka verildi.” Derneklere, tarikatlara, cemaatlere, vakıflara ve yandaşlara akıtılan milyarlar kesildi. İstanbul halkından toplananlar yine halkın sorunlarının çözümüne harcandı. Halk yapılanları, yapılmak istenenleri gördü.
Kıreşlerin açılması, kadına, anneye, çocuğa değer verilmesi, halk ekmeğin üretimini artırarak satış noktalarının çoğaltılması, kent lokantaları, altyapı çalışmaları, yeşil alanların artırılması, muhtacında olanlara yeni imkanların tanınması ve yardımların yapılması, çocuklara süt dağıtılması, halka tohum ve mazot yardımı yapılması, taksi sayısının artırılması, yeni metro hatlarının açılması, üniversite gençliğine yurt yapılması ve burs verilmesi, kentsel dönüşümün hızlandırılması, depreme dayanıklı bir kent yaratılması için bilim insanları çalıştayını başlatması, su sorunun çözümü için her yolun araştırılması ve ayrım yapmadan insanlara yeni iş alanlarının açılması gibi çalışmalarıyla içtenliği ve dürüstlüğü elden bırakmaması, ikiyüzlü söz ve hareketlere değer vermemesi, sevgisini dalga dalga halkın üzerine yayması başarısını çoğalttı.
Kibir, gurur, insanlara tepeden bakma gibi insanlık dışı yollara sapmaması Ekrem’i dost yaptı, sevdirdi. Aklıyla, bilgisiyle, bilimsel yöntemlerle ve Atatürkçü düşüncesiyle sorunlara baktı, yüreğiyle insanlara yaklaştı ve sevdi. On iki Avrupa ülkesinden büyük İstanbul, İmamoğlu’nu bağrına bastı, büyük bir zaferi kendisine bahşetti. 2,5 milyonluk Katar ve 9,5 milyonluk B.A. Emirlikleri’nin dolarlarına secde edenler beş yıl boyunca İmamoğlu’nu görmezden geldiler, ama halk gördü.
Sistem, Ekrem İmamoğlu’nu yok saydı. Kendilerini güçlü görürlerken, başarılarına en küçük bir katkıda bulunmamak için muhatap bile almadılar. Her ne yapıyorlarsa çağırmadıkları, danışmadıkları gibi törenlerde dahi görünmesini istemediler. O kadar ki “salgında, yardım için topladığı paralara” “ancak devlet para toplayıp yardım dağıtabilir” gerekçesiyle el koydular ve yardım hizmetini kıskanıp engel oldular.
Deprem sonrası başlattıkları büyük bir kampanya ile topladıkları 115 milyarı, diğer toplanan deprem paralarını ve 15 Temmuz şehit ve gazileri için gelen yardımları belirsizliğe bıraktılar, adlarını dahi anmadılar. Bugün nereye harcandığı bilinmeyen o paralardan hiçbir ses yok.
Seçim kampanyalarında “Gazze’yi oya çevirmeye çalıştılar.” Ağızlarını her açtıklarında “Gazzeli Kardeşlerim” diye başladılar, ama millet yutmadı, uyumadı: Her gün ortalama sekiz gemi ile gittikleri İsrail’e götürdükleri malzemelerle yaptıkları desteğin yarattığı ikiyüzlülüğü halk çok iyi gördü. Hemen hemen her mitingde, İsrail’le yapılan ticaret, açılan pankartlarla suratlarında tokat gibi patlatıldı. Gazze, bırakınız iktidara oy getirmeyi, oy kaybettirdi.
İmamoğlu, hep insani tarafta kaldı. Barışı uluslararası ilişkilerin temeli saydı. Ölen Gazzeliler insandı, çocuktu, kadındı. İnsan olan herkes engel olmalıydı bu savaşa, insanlar göz göre göre ölmemeliydi. Ama iktidar İsrail’in desteğindeydi.
Halk, sözcüklerin yargılandığı bir ülkede, kimilerinin özgürlük kapsamında değerlendirildiğini, kimilerinin de “suçlu” kabul edildiğini, özgürlük kapsamına alınan ve daha ağır anlamlar içerenlerin soruşturmaya alınmadığını, hafif anlam taşıyanların yargılanıp cezalandırıldığını, yargının kişiye göre işlediğini ve mağduriyetler yarattığını gördü. Her gün halkı, gazeteciyi, siyasileri azarlayan, küçümseyen, hakaret eden, bağırıp çağıranlar görülmüyordu. Ama İmamoğlu ceza alıyordu.
Demokrasi herkese haddini bildiren bir rejimdir, kişisel keyfiyet değil…
Sevgi ve esenlikle kalınız…
TURAN BAHADIR