SAĞLIK

Dr. Mustafa Küçükali Tedavisi Olmayan Hastalıklara Çare Arayan , Yılın Bilim İnsanı Ödülünü Kazandı

Trabzonlu Dr. Mustafa Küçükali, 2023'te yılın bilim insanı ödülünü kazandı. Türkiye'de tedavisi olmayan nörodejeneratif hastalıklara yönelik çalışmalar yapan Küçükali, özellikle Alzheimer, ALS ve Demans gibi hastalıklara karşı doğal bileşenlerle ilaçlar geliştiriyor.

İLAÇ KONUSUNDA ÇALIŞMALAR YAPAN Dr. KÜÇÜKALİ, 2023’TE YILIN BİLİM İNSANI ÖDÜLÜNÜ ALDI

BİZ İNSANLIK ADINA FORMÜL ÜRETME DERDİNDEYİZ…

Trabzonlu Doktor Mustafa Küçükali, “Şu anda Türkiye’nin en önemli sağlık sorunlarından bir tanesi tedavisi olmayan hastalıklar. Biz bunlar üzerinde çalışıyoruz. Örneğin; ALZAYMIR, DEMANS, ALS, EMES gibi nörodejeneratif hastalıklar var. Yani beyinde hasar oluşturan, beyin nöronunun hasarını oluşturan hastalıklar üzerinde çalışıyoruz. Biz insanlık adına Ar-Ge yapıp formül üretme derdindeyiz.”

 Orta Asya Türk tababetinde otacı, emci veya atasagun olarak adlandırılan hekimler, şamanların aksine, bitki ve hayvan kökenli ilâçlar ile çeşitli mineralleri kullanarak hastaları tedavi etmekteydiler. Daha çok folklorik özelliklerin hâkim olduğu tıp sanatı çok az kişi tarafından uygulanmaktaydı. 9. ve 10. yüzyıldan itibaren İslamiyet’le birlikte sistemli TIP tedrisatı ve pratik uygulamaların başladığı görülmektedir. Nitekim Ali-İbn-Sahl Rabban el-Taberi, Zekeriya el-Razi, İbn Sina, Ebul Kasım Zahravi, İbn Rüşt gibi büyük filozof hekimlerin ortaya koymuş olduğu telif eserler, Anadolu’da 12. ve 13. asırlarda yaygın bir şekilde kurulmuş olan medreselerde okutulan başlıca kaynaklar olmuştur. Osmanlı döneminde, TIP uygulamalarında hâlâ Hipokrat’ın kurduğu, “Humoral Patoloji” (vücutta bulunan sıvılar) kuralları geçerliliğini koruyordu. Hastalık sebepleri bu teoriye göre açıklanıyor ve buna göre ilaç ve tedavi uygulanıyordu. Günümüzde bunu yapan Doktor Mustafa Küçükali’nin ünü ülke sınırlarını aştı. Küçükali, Avrupa’da çok tanınan bir doktor… Trabzonspor’un santrafor transferi ile meşgul olduğumuz bu günlerde bu topraklarda doğup, büyüyen bir bilim insanını tanıyalım. Barcelona futbol kulübü Dr. Mustafa Küçükali’nin hücre yenileyici ilacını kullanmaya başlayacak... Başarılı Doktorumuz Mustafa Küçükali ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Hocam biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

 Karadeniz Teknik Üniversitesi TIP Fakültesinden mezunum, kısa bir süre devlette çalıştım, daha sonra kendi alanım olan ilaç sanayi ile ilgili merakım yani çocukluktan beri hayalim olan alana yöneldim. Yurt dışında bir kısa bir eğitim hayatım oldu. Daha sonra Türkiye’ye döndüm. Burada moleküler biyolojide doktora yapmaya başladım, bu alanda ilaç sanayide kendimi yetiştirme çalışmalarına giriştim. Yapmış olduğum en önemli şeyler, özellikle bitkiler ve doğadaki mineralleri parçalayıp ilaç haline dönüştürüp hastalığa yönelik maddelere ayrıştırarak bir araya getirmek. Aslında ilaç yapmak da böyle bir şey…

Küçüklüğünüzden beri ilaç yapma merakı var mıydı içinizde?

Evet, ben yaklaşık 15 yaşından beri ben bu işle beraber bir sevdamdı, bir aşkımdı,  yayınları okuyordum, kendi çapımda çalışmalar yapıyordum. Üniversite hayatım boyunca da çoğunlukla okula gitmez, gider laboratuvarda çalışırdım. O zamanki laboratuvarlarda işte gider patoloji laboratuvarında kendime göre zaman geçirirdim, daha çok hayalimdi, aşkımdı günün birinde bu işe mutlaka fırsat bulacak olduğumu düşünüyordum, nasip oldu gerçekten bu iş nasip oldu ve şu anda işin zirvesine doğru yol almaya başladım.

Geldiğiniz noktayı başarı olarak kabul edebiliyor musunuz?

Sonuç olarak etmiyorum. Ama en azından bir yola girmiş olarak görüyorum. Dünyada yapılamayacak, tedavisi olmayan hastalıklar üzerine natürel immunoterapide biz çalışma yapıyoruz ve yolumuz çok iyi ve ilk kez Türk patentli Türk ürünü olan çalışmalarımızın hepsini Avrupa piyasasına getirip ve inanılmaz derecede satma fırsatı buluyoruz. Orada çok değer görüyor.

Avrupa’daki bir kurumdan ödül aldınız. Bu ödülü alan ilk Türk diyebilir miyiz size?

 Evet, ilk Türk olarak bunu ben aldım, bu bana nasip oldu. Benim ve ülkem adına gurur verici bir olaydı. Natürel immunoterapi konusunda yılın en iyi doktoru ödülünü aldık. Çok değer gördüğüm bir ortamdı. Hatta, ‘Çalışmalarınızı burada yapın, size İsviçre’de fabrika kuralım, laboratuvarlarınızı buraya taşıyalım’ diye teklif geldi. Ben de kendilerine; bunların ülkemiz için değerli, milli ürün olduğunu ve asla yurt dışına getirmenin doğru olmayacağını söyledim. Bunu ihracat yoluyla ülke dışına göndermenin daha kolay olacağını anlattım. Onlar da sağolsunlar anlayışla karşıladılar, teşekkür ettiler. Ben ülkemin hiçbir milli ürününü asla ve asla başka bir ülkeye getirmeyi, taşımayı düşünmüyorum.

Peki hocam yaptığınız en başarılı ilaçlar hangileri? Nasıl yapıyorsunuz bunları? İnsanlara ne sunmak istiyorsunuz? Mesela şu anda mücadele ettiğimiz bir sürü hastalık var. Sizin bu hastalıkların tedavisine yaptığınız ilaçlarla bir katkınız var mı?

Evet, biz yaklaşık 20 ürün üzerinde çalışıyoruz -Gebze Teknik Üniversitesinin Biyoteknoloji merkezinde çalışıyoruz-, teknokentin içindeyiz, orada çok güzel bir laboratuvarımız var, akademisyen hocalarımız var, onlarla beraber uzun yol alıyoruz. Bunu dışında Amerika’da L- ile Harvard'la ortak bir proje üretiyoruz, onlarla beraber de iş birliği yapıyoruz, Almanya’da’ da yine bir kadromuz var onlarla da ortak çalışma protokolü oluşturuyoruz. California’da yine Timbury Cast adında bir hocamız var, onunla güzel çalışmalar içindeyiz. Sonuç olarak biz iyi bir mesafe almaya çalışıyoruz. Şu anda Türkiye’nin en önemli sağlık sorunlarından bir tanesi tedavisi olmayan hastalıklar. Biz bunlar üzerinde çalışıyoruz. Tedavisi olmayan hastalıklardan örnek vermek gerekirse; ALZAYMIR, DEMANS, ALS, EMES gibi nörodejeneratif hastalıklar var. Yani beyinde hasar oluşturan, beyin nöronunun hasarını oluşturan hastalıklar üzerinde çalışıyoruz. Bunun hem hücre deneylerini hem hayvan deneyini yapıyoruz, Daha sonra insanlarda kullanmaya başlıyoruz. Fakat biz bunu Food Supplement, yani gıda takviyesi ruhsatıyla piyasaya çıkarıyoruz. Ama bir ilaç fazı çalışmasıyla hepsini yapıyoruz. Yurt içinde ve yurt dışında çalışmalarımız devam ediyor. Amacımız ürünü bir an önce insanlığın hizmetine sunmak. Özellikle COVID döneminde natürel immunoterapi ile beraber başladık, immunesiyle beraber orada da özellikle vücut içerisinde natürel antikor oluşturacak alanlar kullanıyoruz. Mesela grip oluyorsunuz, tonsilit oluyorsunuz veya COVİD oluyorsunuz bunu içtiğinizde yok oluyor. En önemli özelliği toksik özellik. Bunların hiçbir yan etkisi yok, kimyasal ilaçların yan etkisi var ama bunların asla yan etkisi yok. Bu, şu anda dünyada son 10 yılın en büyük çalışması olarak gösteriliyor. Özellikle arter tıkanıklıklarında karnel ya da ayaklardaki damar tıkanmalarında Arteyosil diye bir ilaç geliştiriyoruz. Daha piyasaya çıkmadı, onu da içtiğinizde 3 ay sonra tıkalı tüm damarlarınızın hepsi açılıyor. Bu çalışmamızda şu anda son aşamaya geldi, en kısa sürede onu da piyasada göreceksiniz.

İlaç yapımında karşılaştığınız zorluklar nelerdir?

En büyük sorun şu; mesela şimdi çalışacağız, damar endotelin bulmamız gerekiyor. Damar endotelini mutlaka yurt dışından getirmemiz gerekiyor yani üniversitedeki çalışma ortamında veya damara ait spesifik partiküller var, veya sielegans kurtçuklarla laboratuvar hayvanları var bunları kullanırken mutlaka yurt dışından getirmemiz gerekiyor. Yani Ar-Ge çok masraflı, Ar-Ge konusunda Türkiye’nin özellikle bu işe el atması gerektiğini düşünüyorum.

Dünya ilaç firmalarının ana hedefleri nelerdir? Burada siz nasıl bir rol üstleniyorsunuz veya ya da size bir rol biçiyorlar mı?

Bu zor bir soru. Mesela dünyada ilaç nasıl olur onu anlamak lazım, ilaç ne? Vatandaşın şu anda ilaçtan haberi yok. Bir ürünün ilaç haline dönüşebilmesi için bütün ürünlerin, bütün ham maddeleri doğadandır. Mesela İnterferon, sığırın safra kesesi taşından yapılır. Aspirin söğüt ağacının kabuğundan yapılır, Kolşisin, kolşisin bitkisinden yapılır yani her şey doğadadır. Şimdi nasıl olur bunlar bu çalışmalar bitkiyle beraber veya doğadaki minerallerle başlar. Faz biter daha sonra bunlar kimyasal formüle döner, ondan sonra seri üretim için doğadaki ürünleri doğada kontrollü kullanmak için kimyasala döner. Ondan sonra ilaç olur, bunun adı fazdır. Bu da yaklaşık olarak acil durumlarda 5 yıl veya normal durumlarda 10 yıl sürer ve çok pahalı bir yöntemdir. Bir faz çalışması gerçekten çok zordur, mutlaka Avrupa üzerinden çalışılması gerekir. İlaç firmaları bitkisel, özellikle natürel ürünlerin çalışmalarına pek sıcak bakmazlar çünkü onlar kimyasal seri üretimde daha çok ürün üretip daha çok para kazanma derdindeler. Bizim amacımız ise natürel immunoterapi ile ilaç yapabilmektir yani ilaç düzeyinde natürel immunoterapiyi kullanmaktır. Biz insanlık adına Ar-Ge yapıp formül üretme derdindeyiz. Aslında biz bir Ar-Ge firmasıyız onlar ise daha çok bir satış. Ama Türkiye natürel immunoterapide dünyanın en iyi ülkelerinden bir tanesi, aslında çalışıldığında Türk insanı çok zeki, dünya buna hayran fakat biz değerlerimizi iyi kullanamıyoruz.

Türkiye’de tıbbın durumu nedir?

Türkiye’de TIP dünyanın en iyileri arasında diyebilirim. Bizim doktorlarımız dünyanın en iyi doktorları. Çünkü şöyle düşünün; 3 milyon insan sınava giriyor, içlerinden ilk 10 binliğe giren doktor oluyor, bir kere bu ülkemizin beyinleri bunlar, bunları çok kolay harcıyoruz. Biz bunları sadece hizmet sektöründe kullanıyoruz, burada da hata var bence, bunları bilim dünyasına yaymak gerekiyor. Özellikle moleküler biyolojiyi mutlaka tıp kitaplarına mutlaka müfredatına koymak gerekiyor. Moleküler biyolojinin TIP müfredatında olmaması Türkiye’nin en büyük eksikliği…

Halen üzerinde çalışma yapmakta olduğunuz ilaçlar var mı hocam?

Evet, şu anda yaklaşık 20’ye yakın ürün üzerinde çalışıyoruz. Mesela yine Avrupa’ya hücre mitokontri temizleyici yapıyoruz. Yani hücreye giriyor, hücre mitokontrisi gibi temizliyor, şu anda siparişini aldık, onu hazırlıyoruz. Sadece onlara has yapacağız, tabii ki ülkemiz için de onlardan belli bir miktar Türkiye’ye sokacağız. Ama çok spesifik ürünler, artiyosil çalışıyoruz.

Bu işleri yaparken karşılaştığınız zorluklar nelerdir?

Şimdi bakın ben Avrupa’da sordum Amerika’daki lotiskin kliniğinde beraber de çalıştığım için oradaki partnerlerime de sordum. Dedim ki; bu sorunu nasıl aşıyorsunuz? Bakın devletle beraber bu tabii iş devlet elinden gelen yardımı yapıyor ama devletle de bu işin belli bir aşamaya kadar olduğunu düşünüyorum. Devletin haricinde özellikle iş dünyasının mutlaka bu işin içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Mesela Avrupa’da öğrendiğim kadarıyla Avrupa ve Amerika’da büyük firmalar Ar-Ge firmalarına fon alıyorlar ve bu fonu özellikle devlet hanelerine girerken puan olarak kullanıyorlar. Bence şu an Türkiye’nin acil olarak bu kanunu çıkarması gerekiyor. İş dünyasına yani iş adamlarımızın büyük kuruluşların Ar-Ge firmalarından fon alması gerektiği kanaatindeyim, bunun iki şekilde faydası olabilir, birincisi hem o firmanın da globalde klasör olmasını sağlayacak hem de böyle ürünlerin piyasaya kolay çıkmasını sağlamış olacak.

Bize bir gününüzü anlatır mısınız?

 Biz genellikle çalışmalarımızın hepsini Gebze Teknik Üniversitesinin Biyoteknoloji merkezinde geçiriyoruz. Sabah kalktığımızda ilk başta ofisimize geçiyoruz, ofisimizde iş planımızı düzenliyoruz gastan arkadaşlarımızın planladığı şekilde önce planı yapıyoruz ve genellikle öğleden sonra Gebze Teknik Üniversitesinin Bilimteknoloji merkezine Ar-Ge merkezimize gidiyoruz. Orada laboratuvarlarda Ar-Ge çalışmaya başlıyoruz. Gün bazen çok uzuyor tabii ki, laboratuvar işleri bazen gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor.

Ulaşmak istediğiniz bir hedef var mı?

Benim amacım ülkemize milli değerlere sahip ürünlerin sayısını çoğaltıp ülkenin değerlerini arttırmak, bunları Avrupa ve dünya piyasasına çıkarmak. Aslında hedefim Türkiye’ye milli ürünleri dünya piyasasına çıkarıp ülkemizin bayrağını gururla dalgalandırmak.

Bir Trabzonlu olarak mücadeleci ve başarma hissi sizde de var sanırım

Trabzonlu olmak çok hırslı biri olmaktır ve bu çok hırslı insanlardan oluşuyor, mücadeleyi savaşı çok seviyorlar, ben Trabzonlu olduğum için gurur duyuyorum. Onun için de bir Trabzonlu olmak bir ayrıcalık çok büyük bir mücadele hırsı veriyor, vaz geçmek yok Trabzonluda, savaşmak, savaşın sonu yok sonumuza kadar savaş var bizde. Savaşçı ruh var, mücadele hırsı var onunla da gurur duyuyorum.

Trabzonspor’da böyle bir ürünün sonucunda oluşmuş bir şey mi? Mesela böyle bir mücadelenin sonunda oluşmuş bir şey olarak mı görüyorsunuz onu?

 Trabzonspor bizim aşkımız, aşkımızdan bahsediyorsunuz, ben Trabzonspor’un sevdalısı olarak ilk Salih Erdem’i tanıma şansı buldum. Kendisiyle uzun bir süre ağabeyim olarak çalıştım. Onurlu bir insandı, bana Trabzonspor’un hayatını anlatıyordu; o savaşçı ruhunu anlatıyordu…  O savaşçı ruh Halka da sinmiş aslında Trabzonspor sadece futbolculardan oluşmuyor, herkes futbol oynuyor yani inanılmaz bir sevda”

Devlere karşı bir mücadele veriyorsunuz diyebilir miyiz?

 Evet, örnekleme olursa evet, yani nasıl Trabzonspor devlerle savaşıyorsa biz de dev firmalarla savaşımızı devam ettiriyoruz. Ama mutlaka Trabzonspor’un başarısı gibi biz de başaracağız.

Röportaj: Varol UZLU