Gecenin bey vaktiydi. Kendime bir Türk kahvesi yaptım. Akçaabat Yaylacık'taki çay ocağında sürekli yaptığı çayı haklı olarak öven Akçaabatlı Hasan ağabey aynı zamanda "kahvenin kalitesi köpüğünde saklıdır" der ya ben de o hesap bol köpüklü olsun istedim. Bunu da başardım.
Daha ilk yudumu çektiğimde dağınık olan zihnimi sanki toparlamışım hissi ile kuşandım. Klavyemle hasbihalim artık. Tuşlara sert vurma alışkanlığımı bir türlü aşamadım. Daktilodan gelme hastalık kalıtsalsallaşmış anlaşılan.
Özgürlükler meselesi ben fikri egzersizlere başladığım günlerden bugüne dek hep konuşulur yazılır. Kimilerine göre hiç gelmeyen bir sevgili kimilerne göre ise fazlaca semtimize uğramış bir aşufte olarak tarif edilir.
Bana sorarsanız bazı konularda dünya ölçeklerini aşmışız bazı konularda ise üçüncü dünya ülkeleri mesabesindeyiz. Örneğin trafikte, çevre temizliğinde, avcılıkta ve öğrencilikte ucu açık bir özgürlükle mücehheziz. Kırmızı ışık ihlalleri, park ihlalleri, belediyelerin parasını peşin kestikleri halde oto park konusundaki duyarsızlıklarımız hiç düzelmeyen noksanlıklar. Herkes özgürce istediği yerde aracını park ediyor. Belki zorunluluktan belki de fazlaca özgürlük sevdasından kafamıza göre takılıyoruz.
Geçen turkuaz pantolonuyla asri takılan mavilere bulanmış bir öğretmen arkadaşa rastladım. Zıpır tiplerin modern görünümlü kimliğine bürünmüştü. Bunlara edebiyatta "züppe tipi" adı verilir. Çağdaş dünyayı taklit eden bu insanlar giyimleriyle kendilerini bülent görürler. Hasen insanlar da onları hüsniye görür. Bu gibi cici arkadaşlar efemine dediğimiz bir yakıştırmaya muhattap olurlar.
Devletin kılık kıyafette makaraları boşaltması, ne öğrencilerde ne de öğretmenlerde diğerlerinden ayırt edebileceğimiz bir evsaf bırakmadı. Biz özgürlükleri iğdiş eden suistimaller sülalesinden geliyoruz. Fazla gevşeklik bize göre değil yani.
Neyse yakın zamanda Alamayalara kadar gidip gelmişliğine verelim bu maviş pantolonu. Sanatçılarının sporcularının kamudan tamamen koptuğu bir toplumun bu nevi uçuk tavırlar sergilemesi niye yadırganıyor onu da bilemem.
Neyse biz özgürlükleri bireysel aykırılıkları tercih etmek olarak anlıyoruz. Oysaki ilmi anlamda, fikri anlamda özgürlükleri anlamamız gerekir. Düşünce ve fikir hürriyeti bir memleketin kalkınması için olmazsa olmaz duygulardır. Bu evrensel ilkeleri de daha çok bölücülük imkanı olarak görme hastalığımız da ayrı bir garabet tabii. Yani neresinden tutarsak tutalım biz özgürlüklere yalpa yaptıran çaylaklarız.
Okumadan ideolog, davranışları izlemeden pedagog, iki kelimeyi layıkıyla bilmeden diyalog geliştirmeye yeltenen yelpazeleriz.
Bülent nedir, kökeni hangi dile bağlıdır?
Bülent kelimesinin kökeni Farsçadır. Yüksek, yüce, ulu anlamına gelen bir sıfattır.
Ama biz çukurdayken bülentliğe talibiz. Anlayacağınız bu kafayla pantolon altına giyilmiş kırmızı içliğimiz dikişlerinden gülümseyecek gibi duruyor.