YÜREKLE BAKMAK

Günümüzde insanın duygusal dünyası ve bakış açısı olması gerekenden çok daha dağınık ve düzensiz bir hal aldı. Oysa hayata daha yakından bakmaya çalıştığımızda, gözlerimizin ne kadar yorgun olduğunu fark edebiliriz. İronik olan ise o anda belki mutluyuzdur; ama bunu gözlerimizle göremeyiz.

Biriken hislerimiz bizi, yüz ifadelerimizde ve hatta fotoğraflarımızda ele veriyor. Artık bir kareye bakınca, o anki duyguları fark edebildiğimi hissediyorum. Bu beni hep Küçük Prens'in şu sözüne götürüyor: "İnsan yalnızca yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez."

Yüreğimle görmeye başladığımda, hayatın özüne daha sıkı tutunduğumu fark ediyorum. Çünkü asıl önemli olanı bazen gözlerimiz göremez; bunu kalbimizden gelen bir ışık aydınlatır. Bu ışığı fark ettiğimizde, dünyaya bakışımız değişir ve yaşam daha anlamlı hale gelir.

Ancak bazen bakış açılarımızı hangi yöne çevireceğimizi bilemeyiz. Dar, geniş ya da henüz oluşmamış bakış açılarına sahibizdir. İşte tam bu noktada inanıyorum ki, kalbimiz değiştikçe bu dar açıların genişlemesi ve oluşmayanların şekil alması mümkündür. Bu değişim sadece kitaplarla veya uzun yolculuklarla değil, bazen bir söz, bir bakış ya da bir davranışla bile başlayabilir. Kimi zaman bir film karesi, bir çiçek bir ağaç veya bir manzara hayatımızda büyük bir fark oluşturur.

Bu noktada Mevlana’nın şu sözü beni hep düşündürür: "Senin baktığına başka gözler de bakıyor. Peki senin görebildiğini herkes görebiliyor mu? İşte bakmakla görmek arasındaki tek fark sensin."

Bu ifade, bakmak ile görmek arasındaki ince çizgiyi ve bu çizginin aslında ne kadar özel olduğunu anlatıyor. Herkes bakabilir, ama görebilenler fark yaratır. Çünkü görmek, gözlerin ötesine geçip yüreğin derinliğine ulaşmaktır.

Hayat bir rüya gibi akıp gidiyor; hız kesmeden ilerliyor. Bu akışta, kendimize dönüp "Ben bu hayatın neresindeyim?" diye sormamız gerekiyor. Çoğu zaman fark ederiz ki, hep ertelediğimiz kişi aslında kendimiz ve yüreğimizdir. Kendi kalbimizi ihmal ettiğimizi hissettiğimizde, bir suçluluk duygusu ya da vicdan sızısı yaşarız. Ama bu farkındalık aynı zamanda bir şanstır; çünkü o anda temizlememiz gereken yerleri görebilir ve kırılmış olanları onarabiliriz.

Hayattan geçerken güzel izler bırakmak, güzel bakış açıları geliştirmek ve yüreklerimizde yer etmiş güzellikleri çoğaltmak istiyorum. Çünkü kalbimiz bize verilmiş en kıymetli emanetlerden biridir. Bu emaneti korumak, onun ışığını söndürmemek, en büyük sorumluluğumuzdur.

Unutmayalım ki bakmak sadece gözle olur; görmek ise akıl, kalp ve gözün birlikte hareket etmesiyle mümkündür. Hayata ve insanlara iyi bakmayı seçen, iyi görür. İyi gören ise hayatından gerçek bir lezzet alır.

Güzel bakan ve güzel görenlerden olmak dileğiyle…