Şampiyonluğa adım adım ilerlerken sahasında Karagümrük’ü ağırlayan Trabzonspor, ilk yarı evlere şenlik bir anlayış içerisinde oynadı, kendi kimliğinin çok ama çok uzağında, sahanın her bölümünde tel tel dökülen takımdı.
Hiç bir maç oynanmadan, yerli yerinde mücadele etmeden, rakip hem koşup hem de topu koştururken biz ne yaptık? Durarak top oynamaya çalıştık.
Geldiğinden bu yana takım oyununa katkı sunma açısından, bu kadar şans bulmasına rağmen toplu iğne başı kadar katkı sunamayan Yusuf Erdoğan’a böyle bir maçta bir kırk dakika görev vermenin anlamını ben bilemedim, Abdullah hoca ne der bilemem…
Djaniny de bu takımın ayrı bir rengi bilirim. Lakin ikinci yarı değişikliklerine bakıldığında ileride topu tutabilen rakip defansı oyuna çıkarmamakta daha önde olan Cornelius’un oyundan alınması da ayrı bir dert oldu.
Karagümrük’ü ikinci yarıda bu kadar baskılı oyun ile yenemediğimiz gibi, rakipte bizim gibi düşündüğünden direkten döndük.
Evet, her takım Trabzonspor’un önünde stressiz ve de yüksek moralle oynar. Onlar yenildiğinde sadece lidere yenilmiş olurlar.
Oysa sen şampiyon olacaksan dört hafta aynı sistemde devam edemezsiniz.
Şampiyonluğu bir hafta daha ertelersiniz sorun yoktur. Bugün olmasa yarın diyebiliriz.
Bu tür takımlar karşısında da bu kadar aciz kalıp misyonumuzu da yiyemeyiz.
Bir Yusuf Erdoğan’ın oyuna dahil olmasıyla neler yaşadık maçı tekrar tekrar hocamın izlemesini isterim.
Ufak tefek hatalar dışında Halil Umut Meler’in bir hata yaptığını söyleyemem.
İşin aslı ikinci yarı faklı oynayan bir Trabzonspor, ilk yarı bu denli rakibi baskı altında tutabilseydi şimdi meydan parkı yanıyordu.
Demek ki elindeki kadro derinliği mevcutken bir kişinin takım ayarlarını nasıl bozduğunu sende gördün hocam.
Sonuç olarak yine de bu kadro şampiyon olacaktır.
En büyük sansımız rakiplerimizin geç acımasıdır!
Hayal kırıklığının yaşandığı maçlarla karşı karşıya kalmış olabiliriz, her şey bir galibiyete bakar. Tersinden maça başlama alışkanlığından vaz geçelim.