YAZIK ETTİK ÖĞRETMENLERE

Son yarım asırda ne kadar yol aldık. Nereden nereye geldik. Yaşadığımız süreç ne getirdi, ne götürdü. Bunun hesabını çok iyi yapmalıyız. Ne kadar yol aldığımızı anlamanın yolu okullardan geçiyor. Son yarım yüzyılda okullarımızda neler oldu, neler oluyor? Sevgili yeğenimle “Bizde neler vardı, sizde neler var?” adlı bir oyun oynadık. Amacım bizim dönemin artılarını, kendi dönemlerinin eksilerini gözler önüne sermekti. Karşılıklı varlardan, yoklardan bahsettik. Bizde saygı vardı, dedim. Bizde de var, dedi. Ama bu saygı çıkara dayalı, dedi. Sonra tek başına saygı karın doyurmuyor diye ekledi. Saygı duyduğum insanlar cebime harçlık mı koyuyor. Sonra bizde öğretmen sevgisi vardı, dedim. Cevap çok acı geldi bana: Öğretmeni sevmek zorunda değilim. Öğretmen kendini sevdirmesini bilmiyorsa suç benim mi? Bizim dönemde okul kutsal bir tapınak gibiydi. Herkes oraya büyük bir huşu içinde giderdi, diyecek oldum, “Bak dedeciğim, bu işi kendi koşularınıza göre değerlendiriniz” dedi. O gün öyle, bugün böyle. Bizim öğretmenlerimiz bir başkaydı. Yarım asır oldu hiçbirini unutmadım, dedim. Buna itiraz edemem. Sizler öğretmen bakımından bizden daha şanslı olabilirsiniz, diye yanıt aldım. Baktım yarım asır öncesini günümüzle kıyaslamak zor. Günümüz gençliğiyle tartışmak olanaksız. Okula cep telefon getiren ve yakalandığı için intihar eden öğrenciden bahsetti. Olaya sebebiyet veren öğretmeni katil diye tanımlamaya çalıştı. Bugünün öğretmeni bizleri öğrencilerini tanımıyor, dedi. Düşünceden uzak. Psikolojiden habersiz. Öğrencisinin kaderini, neşesini paylaşamayan ruhsuz bir yapı… Ne kadar itiraz ettimse baş edemeyeceğime karar verdim. Gece geç saatlere kadar sevgili yeğenimin sözleri kulaklarımda çınladı. Bir ara yeğenimin bir sorusuna takıldım: siz bir öğrenciniz takdir belgesi alsın diye ona yarım not vermez miydiniz? Verir miydim, bilmiyorum. Titizlikle ölçülen öğrencilerimiz olmuştur. O yıllarda öğretmenin “Takdir Hakkı” vardı. Bu hakkı bizler, onun, bunun çocuğu olarak değerlendirmezdik. Aklımızın ucundan bile geçmezdi.

Yarım asırda neler değişti. Bu yarım asır ne getirdi, ne götürdü. Bu konuda büyük tahribat var, sevgiden, saygıdan yana… Öğretmen itibarlaştırıldı. Meslek yüceliğini yitirdi. Her konuşmamda “Eli Öpülesi” varlıklar dediklerim kendi saygınlıklarını koruyamadılar. Yandaş kurum, Candaş yönetim gibi. Düşüncelere yelken açtılar. Güvercinlere yem atılacak, avuç açacak varlıklara benzetilmeleri de cabası. Benzetenler insanlıktan nasibini almamış ama, benzeyenlerin hiç mi suçu yok. Son olarak şunu söyleme gereğini duyuyorum: Yazık oldu son yarım asra, yazık oldu gençliğe, yazık oldu bu yüce mesleğe…