YAŞAMA SEVİNCİ

Son zamanlarda çok sıkça duymaya başladık bu serzenişleri.

“Heyecanımı ve yaşama sevincimi kaybettim, hayattan zevk alamıyorum. Nedense tadımız tuzumuz yok. Hep bir şey eksik gibi geliyor. Yani nedense mutlu değilim.” Toplumda farklı kesimlerden ve farklı yaş guruplarından böyle cümleler duyuluyor. Çok sevdiğim bir dostumla konuşurken, yaşam sevincini kaybettiğini ama nedenini tam bilemediğini söylemişti. Çoğumuz bunun tam sebebini tespit edemiyoruz zaten. Çünkü bir tane değil kanaatimce. Ekonomik kriz belki son zamanlarda en belirgin etken olabilir.

Ama hali vakti yerinde olan insanların da yaşama sevincini kaybettiğini görüyorum. Yani bu durumun daha farklı sebepleri olmalı bence. Bir kere pandemi psikolojimizi tam bozdu. Orası bir gerçek.

Ülkemizde yaşan ve on iki ili etkileyen deprem den sonra savaşlar, çatışmalar, göçler yaşanıyor sürekli etrafımızda.  Bence en önemlisi toplumsal olarak ahlak ve kültür erozyonu. İnanın fakirin, zenginin, gencin ve yaşlının ağzının tadı bu nedenlerden kaçmaktadır.

Haberlerde insanlığımızdan utandıran görüntüler izledik. İsrail’in zulmünün zirve yaptığı, katliam görüntüleri hala da devam ediyoruz izlemeye.

Buna doğal afetleri, değişen iklim koşullarını ve felaketleri ekleyin. Kaygımız, korkumuz, endişemiz arttı. Uğruna canımız vereceğimiz inançlarımızın, değerlerimizin, ilkelerimizin gözümüzün önünde erdiğini görüyoruz her geçen gün. Siyaset, ticaret, bürokrasi, şöhret, servet için bizi dimdik canlı tutan değerlerimizi kurban verdik…

"Uğruna yaşayacağım çok az değerim kaldı geride…"

Nefretin, öfkenin, kinin, şiddetin şaşkınlık verecek kadar nasıl da yükseldiğine şahit oluyoruz birde. Güya demokrasi ve insan haklarının merkezi Avrupa’da tüm yabancıların üzerine adeta nefret yağıyor. Kimse ülkelerine gelsin istemiyorlar, ülkelerinin ve zihinlerinin sınırlarını kapatmışlar. Öfke ve nefret burada da aynı şekilde yükseliyor. Mültecilere tepki zirvede. Trafikte en küçük tartışma kavgaya dönüyor. Sokak ortasında ölümlü, yaralanmalı onlarca olay yaşanıyor her gün.

Tüm bunlar televizyonlarda, sosyal medyada gözümüzün önüne geliyor. Yüz binlerce insan tuhaf bir şevkle paylaşıyor bunları, yaygınlaştırıyor. Şimdi bunları yaşayan, izleyen insanların yaşam sevinci elbette kaybolur…

Herkesin bir sebebi var yani. Lakin neticede tadımız tuzumuz yok çoğumuzun. Yaşam sevincimizi kaybettik bir şekilde. Ancak onu geri kazanmanın yollarını bulmalıyız. Hayatımıza anlam katan, mutluluk katan şeyler var hala. Onları bulmalıyız ve yaşam sevincimizi canlandırmalıyız tekrar. Açık iletişim, her alanda güvenli yaşam alanı gibi manevi sığınaklar ve reel fikirlerle hayata bakmayı becerebilmeliyiz

Aslın da yaşam sevinci hayattaki bütün olumsuzluklara rağmen olumlu düşüne bilme ve geleceğe pozitif bakabilme sanatıdır. Zorluklar ve sıkıntılar aşılmak içindir, aşmak için çalımsak, gayret etmek ve sevilecek şeyleri verebilmektir.

Unutmayalım ki; gülleri soldurduktan sonra onları sulamak onları yeşertmez, Bir bahçeye girmezsen durup viran eyleme, bir gönül yapmazsan yıkıp viran eyleme çok değerli sözler ışık tutar bizlere.

Yaşamı anlamlandırabilmek lazım. Aidiyet hissettiğin yerde olmak, fiziksel, kültürel ve sosyal olarak güçlenerek alışmak, bu da araştırarak okumayla olur. İlgi alanlarının peşinden gitmek, haz duyarak, fıtrata uygun hareketle vicdanın sesini dinleyerek yaşama sevincini yakalayabiliriz. Tam da burada bir bilim adamının sözüyle bitirelim.

Sizin şikâyet ettiğiniz hayat beklide başkalarının özlediği bir hayattır.

Hayat her şeye rağmen mücadeleye ve heyecanı kaybetmeden insanca yaşamaya değer.