İstanbul’da Fenerbahçe ile 2-2 berabere kalan Trabzonspor’un sezonun bu ilk derbisindeki görüntüsü, artılarıyla, eksileriyle büyük derslerle ve mesajlarla doludur. Bardağın dolu tarafına bakacak olursak gördüğümüz manzara şudur. Eğer bu Fenerbahçe bile şampiyonluktan bahsedebiliyorsa, bu Trabzonspor bir iki takviye ve inadını bırakmış,hamlelerini oyunun gerçeklerine göre yapan bir teknik direktör anlayışıyla, başkan Muharrem Usta’nın ’50. yılda şampiyonluğa oynamak” sözlerini çok rahat hayal olmaktan çıkarır.

**

Tüm yanlışlarına rağmen eğer sahada uzun bir aradan sonra Kadıköy’de Fenerbahçe’ye iki gol atabilen, Burak Yılmaz gibi bir büyük golcüsünden henüz 20. dakikada mahrum olmasına karşın baskı altında oynarken de gol pozisyonu üretebilen ve de iki dandik gol yediği halde yenilmeyen, deplasmanda aldığı F.Bahçe beraberliğine üzülen, taraftarını üzen bir Trabzonspor varsa, öncelikle olarak bunda emeği olan herkesi kutlamak gerekir.

**

Ancak tekerlek kırılmadan da bazı şeyleri açık açık söylemekte yarar vardır. İlk olarak sayın hocamız Ersun Yanal ile başlayalım. Zira bazen öyle işler yapıyor ki, onun gibi Ay-Yıldızlı ekip de dahil üst düzey takımlarda yıllarca görev yapan, şampiyonluklar yaşayan ve gerçekten ülkemizin en önde gelen birkaç teknik adamından birine hiç yakışmıyor. Mesela bunlardan birini açalım; Burak Yılmaz oyunda olsa, N’doye’un girişine asla laf etmem de, tek forvetin Burak çıkarken yenik durumdaki Fenerbahçe’nin riske girip saldıracağı belliyken, adı forvet ama kendisi forvet olmayan N’doye’u oyuna sokup takımı forvetsiz bırakmanın mantığı nedir?

Hadi diyelim oradan bizim bilemeyeceğimiz başka şeyler düşündünüz. Lakin bunun gerçekleşmediğini, görmediniz mi?

En azından Olcay’ın golünden sonra taraftarının da tepkisiyle hepten abandone olup savunma güvenliğini boş verip şaşkın ördek gibi üzerimize gelen rakibi görünce, kulübede yanınızda oturan Rodallega, Bongonda, ya da Yusuf Erdoğan’dan birini çağırıp, “Durumu görüyorsun, al topu gir kaleye’ motivasyonuyla sahaya sürmek niye gelmedi aklınıza?

**

Burada benim aklıma iki şey geliyor; Ya “Siz ne anlarsınız bu işten, gördünüz mü beğenmediğiniz adamı, maçı kurtardı” gibi bir beklenti içindesiniz..

Ya da, kafanızda forvet var ve onu aldırabilmek için, “Gördünüz işte Burak’tan başka santraforumuz yok. Bunu mutlaka almalıyız” demenin peşindesiniz.

Yani hocam, kabul edin Fenerbahçe maçında takıma verdiğiniz yanlış ilaç az kalsın Trabzonspor’u öldürüyordu!

Son dakikalarda Skrtel ve Soldado’nun iki metreden vurdukları kafalarda top kalemize girse, şimdi beğenmediğimiz o bir puanı bile arıyor olacaktık..

Oysa maçın cereyanına göre o ana kadar Trabzonspor en az iki farklı galibiyetle, üç puanı garantilemiş olmalıydı. Diyelim, erken uyarımızı yapalım, tekerlek kırıldıktan sonra yol gösterenlerden olmayalım..

**

Gelelim sahada diğer gördüklerimize.

Takım olarak yürekten mücadele, galibiyeti çok isteme, o hep söylediğimiz terini son damlasına kadar akıtmak süper. Lakin attığımız golden sonra telaşlanan biz olduk. Başlangıçtaki güvenimiz kayboldu. Oynayan değil, oynatmamaya çalışan konumuna düştük. Rakip yerine biz sihirlenip gereksiz fauller yapıp sarı kartlar gördük. Acaba gol atamasa da oyunu ileriye taşıyacak oyuncuları sahada olmayınca maç boyunca buna mahkum mu kaldık?

Oysa bu tür maçlarda formül belli;

İki, üç yan pas bir ara, at golünü git kameraya saçını tara..

**

Bunların dışındakileri gelirsek, Durica’nın geldiğindeki formunu bulması sevindirici. Diğer stoper Uğur yine benim beklediğimden iyiydi. Özellikle havadan kuş uçurtmadı.

En büyük hatayı Alper’in attığı golde yaptı. Pereira ile birlikte bu oyuncuya eskortluk yapıp altı pasa kadar girmesine müsaade ettiler. Ayrıca şut çekeceği ayağını boş bırakırken, destek ayağına yakın durdular.

Pereira çok hareketli ancak az bereketli, Mas eski görüntüsünden uzak, Bero, Okay gayretli, markajda iyi ataklarda kayıp. Kucka hala muamma, transfer yorgunu Onazi kilolu, Yusuf Yazıcı çok sinirli ve düşüşte, N’doye ise bildiğiniz gibi...

Gol atmak dışında iyi futbolcu..

Kaptan Onur her zamanki gibi güvence..

Burak Yılmaz ise büyük nimet..

Madem Fenerbahçe ile oynadık, Sarı- Lacivertlilerin ve Türk futbolunun efsane futbolcusu Lefter Küçükandonyadis için söylenen ,“ Ver Lefter’e yazsın deftere” sloganından esinlenerek biz de yazıyı şöyle bağlayalım:

İyi ki geldin Burak

Topu filelere bırak…