1)”Herkes yalandan nefret eder, fakat yalan konuşur. Ben herkesten çok yalandan nefret ediyorum ve herkesten daha az yalan konuşuyorum.” diyor Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki kahraman. İkili ilişkilerde “yalan konuşan bir dost, bir arkadaş” olduğunda, ya da yalanı yakalandığında “güvenilmezliğine” karar verilir, ilişkiler kopar, soğur, sonra da kesilir.
Oysa her gün, yalanın asla uğramaması gereken makamlardan, mevkilerden tonlarca yalan dinliyoruz. Bir halk düşünürü, “Her doğru her yerde söylenmez, ama her söylediğiniz doğru olsun.” diyor. Buna uyan ve özen gösteren var mı? Ve biz ne kadar yalan konuşuyoruz?
2) Yalan, “doğru olmayan söz” demektir, “gerçeğin karşıtı”; söylenmediği halde “söylendi” diye nakledilen söz. Anımsarsınız: “Kabataş’ta türbanlı bacımın üzerine işediler” haberi vardı. 180 MOBESE kamerasında böyle bir görüntü çıkmadığı gibi, bir buçuk yıl sonra düzmece haberi yapanlar, yalan olduğunu bizzat açıkladılar. Yalan, “bir konuda kasıtlı veya kasıtsız olarak gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermektir.” “Algı yaratmak da, siyasi yalandır.” Bühtan yalanın ikizidir: “İftira, birisine yalandan bir şey isnat etme, birisini suçlu göstermedir.”
3) Türkiye’nin kalkınması, sanayileşmesi, fabrika bacalarının orman gibi görünmesi, işsizliğin sıfırlanması dileğimdir. Çocuklarımızın yurt dışına kaçıp gitmek için fırsat kollamalarını içime sindiremiyorum. Türkiye ekonomisinin dünyanın sayılı ve saygın ekonomilerinden biri olmasını, dışa bağımlılık gibi bir sorunu, ticaret açığı, kur, faiz, enflasyon gibi dertleri, “kamburları” olmamasını arzu ediyorum. Yolları, köprüleri, tünelleri ve barajlarıyla parmak ucu gösterilmesini, üniversitelerinin nitelik yönünden aranan ve yabancı öğrencilerin bilim-araştırma yapmak için sıraya girdikleri başarıda olmalarını, savunma sanayinin üst düzey teknolojiler üretmesini tüm varlığımla istiyorum. Ne var ki, karşılaştığımız, dinlediğimiz ağızlar lafla peynir gemisi yürütüyorlar, yalandan masallar anlatıyorlar:
4) Savunma sanayinin temeli fabrikalarımız var. Binlerce insanı istihdam ederek çalıştırıyorlar. Onların yerleri, mekânları biliniyor ve görünüyorlar. Tersaneler var, mevcut koşullar içerisinde üretim, onarım, tadilat yapıyorlar. Tank-Palet Fabrikası vardı. Satıldı mı, özelleştirildi mi, yoksa teknolojik bir varlığı olmayan Katar’a kiralandı mı, bilinmiyor, arapsaçına döndü. Orada da yüzlerce çalışan var ve övünç duyuyorum.
5) “Uçak, helikopter yapıyoruz” dediklerinde duruyorum: Bir yatırım yapılmadı, bir yere bir fabrika-özel bir sanayiyi gerektirir-kurulmadı. Kurulduğunu da duymadım. “Yerli otomobil üretilecek.” İyi, hoş, güzel de, fabrikası nerede? Beş tane iş adamı bir araya getirildi. “Yapın” diye emirlendirildiler. Tofaş’ın fabrikaları var, Röno’nun fabrikaları var. Ford hakeza! Binlerce çalışanla üretim ve ihracat yapıyorlar, katma değer üretiyorlar, milli geliri çoğaltıyorlar. Yerli otomobil fabrikası, yerli uçak ve helikopter fabrikaları neredeler? Temel atma törenlerine bayılan iktidardan böyle bir haber izlemedik. Kaç insan istihdam ettiler ve çalıştırıyorlar, ne kadar katma değer üretiyorlar, yerlerini bilen var mı?
6) Çok hazin öyküsü olan bir de Altay tankımız var. Yaklaşık beş yıldır seri üretimi bekleniyor, tıpkı “Atak” helikopteri gibi. Hatta tank için, “İki yıl sonra Türk Silahlı Kuvvetleri Envanterine girecektir.” sözleri verildiğinden buyana üç yıl geçti. Ortada tank da yok, fabrikada. “Kendi tankımızı, topumuzu, tüfeğimizi, uçağımızı, savaş gemimizi” yapmak 74’den beri rüyamızdı.
7) Deniyor ki, “dünya kırizi Türkiye’yi etkiliyor.” Allah aşkınıza, internete girip çok küçücük bir araştırma yapınız: En yüksek enflasyon Amerika’da yıllık yüzde 7. Avrupa ülkelerinde, bizim aylık enflasyonun onda biri kadar enflasyon, faizse yok denecek kadar az. Demek ki, “nas” onlar da var(!) Avrupa Birliği ülkelerinde 2020’de enflasyon yüzde 03, Türkiye’de yüzde 16. Kişi başına düşen gelir, 30-40 bin dolardan başlıyor. Bizde sekiz bin dolar.
8) İhracattan 225 milyar dolar girdiyle fesimiz göğe atarken, eski Konya büyüklüğündeki Hollanda salt çiçek ve tarım ürünlerinden 135 milyar dolarlık ihracat yaptı. “Bizi kıskanıyorlar” dedikleri ülkelerin “ulusal gelirleri”, iki buçuk, üç, dört, beş tırilyon dolarla ifade ediliyor. Hani “Çin Modeli” deniyor ya, bırakınız açık vermeyi, yirmi tırilyon doların üzerinde milli geliri var.
Şu kıskanan ülkelerden Türkiye’ye kaç milyon işsiz Alman, Fıransız, kaç milyon işsiz İtalyan, İspanyol kaçar gibi çalışmaya geldiler? Gençlerinin yüzde 76’sı ülkelerini terk etmek istiyorlar mı?
“Dünyada her şey gelişiyor, yalan konuşmak da gelişiyor. Öyle yalanlar söyleniyor ki, anlaşılması seneler sürüyor. Hatta kimilerini anlamadan ölüp gidiyor insanlar.” Anooshirvan Miandji
Sağlıkla, sevgiyle kalın…
TURAN BAHADIR bilbatuhan@hotmail.com