Brüksel - Buraya gelirken okuyacağım kitapları da getirdim. Zorunlu bir durumdu bu...
Yabancı dil bilmiyorum. Bilmiyorum ama, günlük yaşamda derdimi anlatacak çözümle bulabiliyorum yeri geldiğinde.
Geçen yıl Paris'te -şimdiye değin görmediğim- büyük bir kırtasiye dükkanı girdim. Amacım, çizerken, yazarken kullanacağım kalemler, defterler, çini mürekkebi ve karton almak...
Ticaret Lisesinde Hocam Rahmetli Akif Saruhan, okulda ne kadar çırpınsa da Fransızcayı O'nun istediği düzeyde ben dahil hiç bir öğrenci arkadaşım öğrenemedik.
Bana göre yabancı dil öğrenimi, ilkin yaşamın içinde konuşulan kırık/dökük cümlelerden, pratikten geçiyor.
Paris'teki mağazada önce dolaştım, alacaklarımı önce görmem gerekiyor.
Dolaş babam, dolaş bulamadım. Kocamaaan bir mağaza, dünya kadar!
Sonunda kasaya bakan genç bayana gittim. Cep defterimin sayfasına karikatür çiziktirdim. Gözüme baktı, gülümsedi... Ama birşey anlamadı. Başka birşey çizdim. Durdu... Cartoonist, dedim. Ayyy!.. dedi, kasayı bıraktı. Almayı düşündüğüm çini mürekkebi, karton, kalem, fırça vb. ihtiyaçlarımı karşılayacağım bölüme götürdü.
Herşeyin üzerinde fiyatı yazıyor. Bunun yararı, benim gibi dil bilmeyenlere ne miktarda ürün aldığının hesabını yapma olanağı sağlıyor.
İtiraf etmem gerekiyor, yabancı dil bilemeyip, gazete/dergi okuyamamak çok kötü.
Örneğin, canınızdan çok sevdiğiniz ülkenizde olup-bitenden burada neler yazıldı/yazılıyor merakı insana bayağı tutsak olduğunu anımsatıyor.
Suriye'nin maruz kaldığı saldırı için bu ülke gazetelerinin ne yazdığını insan merak etmez mi?
Yabancı televizyon kanallarını izleyememek de öyle...
Kısacası; insan olan ana dili yanında mutlaka, ama mutlaka iki yabancı dil daha bilmeli...
Hele de devlet yönetiminde görev almışsanız, üstelik üst düzey yönetici iseniz, mutlaka yabancı dil bilmeniz gerekiyor.
Günümüz gençliğini yarın üstlenecekleri kişisel ve ülke sorumlulukları için bu üstün nitelikleri kazanacak şekilde eğitebiliyor muyuz?
Böyle bir eğitim/öğretim heyecanımız var mı?
Böyle bir eğitim sistemini oturtmuş, klasikleştirdik mi?
Yaşayıp görüyoruz ki; toplumun geleceğine imza atacak genç kuşakların önüne sınav barikatları kuruyor, anlamsız yarışlarla onların öğrenme heyecanlarını kendi istek ve arzularının dışında alanlara sevk ediyoruz.
Yıllar yılı sınavlar yapılıyor, soruların bile yanlış yazılıp sorulduğu durumlar da oldu ne yazık ki...
Üstelik soruların da bir kez değil; bir kaç kez çalındığı acı gerçeğini yaşattık gençlerimize.
Sözün özü; "Biz bize benzeriz" yanlış algılarına/havalarına kapılıp deve kuşu örneği kafamızı azıcık kaldırıp dünyaya bakalım.
Var mı bizim gibi, üstelik "milli olan" eğitimini böyle yıllarca dalgalanmaya bırakan bir ulus dünya yüzünde?
Torunum, Belçika'da anaokuluna gidiyor. Burada Flamanca yanında, İngilizce ve Almanca öğrenecek...
Biz ne yapıyoruz?