UZMAN ÖĞRETMENLİK

Vaktiyle öğrencim olan çok değerli bir öğretmenimizin de hatırlatması üzerine, “uzman öğretmenlik” konusundaki düşüncelerimi, uzman bir öğretmen olarak okuyucularımızla paylaşmak istedim. Bu mesele ülke genelinde çok konuşuldu, çok ta tartışıldı. Öğretmenlerin kategorize edilemeyeceği, öğretmenlik mesleğinin kutsal olduğu, ayrımcılık anlamına gelen bu uygulamanın doğru olmadığı çokça yazıldı, çizildi. Protesto yürüyüşleri yapıldı, basın bildirileri açıklandı, öğretmenler çeşitli ortamlarda tepkilerini ortaya koydular.

           
Uzman öğretmenlik, başöğretmenlik tanımlarının, öğretmenler arasında bir huzursuzluk yaratabileceği de gündeme getirildi. Ancak bütün bu ikaz, uyarı ve protestolara rağmen; Milli Eğitim Bakanlığı geri adım atmadı, konu mecliste görüşüldü ve kanunlaştı. Bundan sonraki süreçte öğretmenler, kabul edilen kanuna uygun çalışmaları yapıp, sınav takvimine uygun hazırlanarak, sınava girip, aslında kendisini öğretmenlik alanında, bilgi bakımından bir üst seviye kazandıracak olan başarıyı elde etmeleri gerekecektir.

           
Hizmette 10 yılını dolduranların uzman öğretmen, uzman öğretmenlikte de 10 yılını dolduranların Başöğretmen olabileceği esasını getiren bu yeni sistem, uzman öğretmenlik ve Başöğretmenlik için de, bir miktar maddi iyileştirmeleri de beraberinde getirmektedir.

           
Dünya da farklı şekillerde de olsa, benzer örneklerinin olduğu bu uygulamaya; esasında “uzman öğretmen” olarak çokta karşı değilim. Hemen her meslek dalının kariyer basamakları varken, bu basamaklardan çıkışta muhataplara eşit, güvenilir ve adil şartlar sunulursa, neden öğretmenler bu uygulamayı ve getireceği yenilikleri anlamamakta direnmektedirler, doğrusu bunu da ben anlayamıyorum! Eğitim Fakültelerinden mezun olup, okulda tuttuğu notlarla bir ömür derse girip öğrencilerine ders anlatmaya çalışan öğretmenlerimizi hepimiz hatırlarız. Kendini yenilemeyen, bilgisini güncelleyemeyen, dünyadaki gelişmeleri toplumun her kesiminden daha önce okuması ve anlaması gereken öğretmenlerimize, bilgi edinmek için imkân ve biraz da isteklendirme sağlayan bu kanun bence ideolojik tepkiye kurban edilmemelidir. Tedirginlik ve eleştiriler, geçmiş sınav uygulamalarında ki olumsuzluklardan kaynaklanıyorsa elbette ki bu noktadaki haklılık payı yüksektir. Sınavlarda haksızlık yapılır, sorular belli sendikaların üyelerine servis edilirse o zaman bu yanlışlara elbette ki hepimiz karşı duracağız. Ancak bu durum; bütün öğretmenlere eşit şartlarda sunulan imkânları heba etmemizi gerektirmez. Her öğretmene açık olan ve de süreç içerisinde öğretmenlerin bilgi ve becerilerini arttırmaya yönelik böyle bir uygulamaya eleştirilen nedenlerle karşı olmak çok da inandırıcı durmuyor.

           
Aday Öğretmenlik, Uzman Öğretmenlik ve Başöğretmenlik kariyer basamaklarının her birinin elde edilmesinin bir gayrete, bir yenilenmeye, bir kendini güncellemeye ihtiyacı ve mecburiyeti vardır. Uzman öğretmenlik uygulaması Milli Eğitim Bakanlığı’nca ilk çıktığında ben hatırlıyorum; onca yıllık öğretmen olmama rağmen, sırf diğer öğretmenler ve öğrencilerimiz nazarında pasif durumda kalmayalım diye günlerce öğrenciler gibi ders çalıştık. Öğrenmediğimiz, Eğitim Bilimci, Sosyolog, Psikolog ismi kalmadı. Dünyanın ve toplumların gelişmişliğine katkısı olan bu insanların eserlerini ve eserlerinin temalarını bile okuyup öğrendik. Sonunda sadece sınavı değil, kendimize olan öz güvenimizi de yeniden kazandık.

           
Yeri gelmişken şunu da hatırlatmalıyım ki; onca çalışmamızın maddi karşılığını azda olsa uzmanlık sınavını kazandıktan sonra görevdeyken alabiliyorduk. Benim gibi o dönem uzmanlık hakkını kazanıp emekli olanlarımıza, emekliliklerinde uzman olmalarının hiçbir maddi katkısı düşünülmedi ve verilmedi. Bu bizim için bir hayal kırıklığıdır. Hakkımızı bir vesile bizlerde istiyoruz. Yetkililer duysun isterim.

           
Öğretmenlik mesleği, giyilen gömleğin ilk düğmesinin doğru iliklenmesini gerektirir. Eğer ilk düğme doğru iliklenmezse, ondan sonraki düğmelerin hepsi yanlış iliklenmiş olur. Yani öğretmen, yetersiz, bilgisiz kalır, kendini güncellemeden ve çağı ve teknolojiyi okuma becerilerini geliştiremeden sınıfa girerse; onun yetiştireceği bütün öğrencilerde hayata hep eksik başlar, yapacakları işleri de hep yarım bırakırlar. Buna hiç birimizin hakkının olmadığını bilmeli, dersimize iyi çalışmalı, öğretmenlik mesleğinin her daim yenilenen dünyanın “bilgi mimarları” olduğunu asla unutmamalıyız.

           
Tepki ve eleştirileri özgürlükler adına gerekli görüyorum. Ancak sonuç itibari ile kariyer basamakları için sınava girmemeyi doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Keşke emekli öğretmenler olarak bize de bir fırsat tanınsa da en azından bu sistemin ekonomik getirisi için kendimizi güncelleme çabası içine girmiş olsak.

           
Bu vesile ile bizi yetiştiren öğretmenlerimizin ellerinden, bizim yetiştirdiğimiz onlarca öğretmenimizin de gözlerinden öpüyorum.