Türkü, Türk’ün sandığında,
Türkü, Türk’ün dimağında.
Türk’ü Tanrı Dağlarında,
Türkü buldum otağında.
Türkü dinler, yaşarım Türk’ü,
Türkü söyler, sorarım Türk’ü.
Türk’ü anar, yakarım Türkü,
Türkü atar, ararım Türk’ü.
Türkü:
* Aşkımız, özlemimiz, umudumuz, gönlümüzün orta yeri ve Kaf dağımızın arkası,
* Köyümüz, yaylamız, ayımız, güneşimiz ve kutup yıldızımız.
* Acımız, yangınımız, ağıtımız ve gözyaşımız.
* Sevincimiz, toyumuz, düğünümüz ve cennetimiz.
* Atasözümüz, Ata dağarcığımız, Ata coşkumuz ve Ata kimliğimiz.
* Kavuşamayanımız, buluşamayanımız, ayrılığımız ve tınılarda buluşanımız.
* Kopuzumuz, tarımız, kemençemiz ve ezcümle çalgımız.
* Baksı’mız, Pir Sultan Abdal’ımız, Karacaoğlan’ımız ve Dadaloğlu’muz.
* Mahsuni ŞERİF’imiz, Neşet ERTAŞ’ımız, Musa EROĞLU’muz ve Muzaffer SARISÖZEN’imiz
Türkü:
Ölümsüz hikâyemiz, değişmeyecek kimliğimiz ve en değerli hazinemiz.
***
Daha nice unvanlar yükleyebileceğimiz, kültürümüzün bu en değerli hazinesi, ne yazık ki son tahlilde bir üvey evlat ihmali yaşamaktadır. Varlığı; arşivlerde, sayıları giderek azalan türkü severlerde, yaşının hazanına ulaşmış genç yüreklerde ve ölümsüz aşklarda sürüyor. Popüler kültür; türkülerimize, karabasan gibi çökmüş, nağmelerimize ölüm sancıları yaşatıyor. İletişim araçları popüler müziği zirvelere taşırken, türkülerimizi hafızalarımızdan silmeye gayret ediyor. Bu anlamda gelinen nokta içler acısıdır, o kadar ki durumumuza “Sagu” yakılsa ancaktır.
***
Türkü bilmez diller suskun,
Suskun sazlar, kopuz yorgun.
Yorgun tarlar, diller vurgun,
Vurgun aşklar, sözler bozgun.
Zamanı geçmeden, kültürümüzün gerçek yüz akı türkülerimizi bir proje çerçevesinde gençlerimizin dünyasına kazandırmalıyız. Onların da bu ölümsüz hazzı yaşamaya hakkı var. Gençlerimizi, günü birlik yaşama tutkusundan kurtarıp, ölümsüz hikâyelere doğru yönlendirmeliyiz.
Bununda yolu türkülerden geçer.