TÜRKLER VE BİLİM

Türkler bilim yapar mı? ‘Biz savaşçı bir milletiz’, ‘her Türk asker doğar’ gibi sözlerle savaşçılığımıza vurgu yapılmıştır. Hatta Türk tarihi yaptığı savaşlar ve kurduğu devletlerle yazılmıştır. 

Bir milletin bekası için bu kaçınılmazdır ve takdir edilecek bir yaşam mücadelesidir. Ancak Türklerin bilim ile ilgisi pek bahsedilmez.

Savaş bizim işimiz, bilim başka milletlerin işi gibi algılanmıştır. Halbuki gerçek böyle değildir. 

Türkler,  ırklarının bekası için savaştan kaçınmamış ancak insanlığın gelişimi için bilime çok büyük katkılarda bulunmuşlardır. 

Bunu derken sadece İbni Sina, Farabi, Biruni,Cezeri, Takiyuddin,Uluğ bey ve Ali Kuşçu gibi hepimizin çok iyi tanıdığı tarihi Türk bilginlerinden bahsetmiyorum.

Günümüzde bilimin gelişmesine önemli katkıda bulunmuş, çağımızın Türk bilginlerini de vurgulamak istiyorum.

Elbette,  İbni sina 700 yıl, tıbbın kanunu kabul edilen,  Kanunu fit Tıp eserini yazmıştır, Farabi elbette Aristonun 6 ciltlik Organon eserini yorumları ile 8 cilde çıkartarak batıya felsefeyi mantığı öğretmiştir, Biruni özgül ağrılığı ölçen piknometreyi icat etmiş, Cezeri ilk otomatik robotu yapmış, Takiyuddin ilk kez ondalık kesiri tarif etmiş, Büyük astronomi alimleri Uluğ bey, Ali kuşçu ve en geniş çaplı topu çizen büyük bilim adamı Fatih sultan Mehmet gibi tarihi büyük Türk bilginleri göğsümüzü kabartmıştır. 
Ancak ben daha ziyade günümüzde bilime yön veren Türklerden ve bilimle ilgilerinden bahsetmek istiyorum. Bu çerçevede de gençlerimizin bilime olan ilgisinin nasıl motive edilebileceğini konuşmak istiyorum.

Bugün Türk milleti olarak hepimizin göğsünü kabartan Prof. Dr. Uğur Şahin ve kanser uzmanı Özlem Türeci, günümüz Türk bilim insanın başarısına harika bir örnek oldu. Almanya Şansölyesinin takdiri ile gurbetteki kardeşlerimizin de gurur kaynağı oldular.

Sadece onlar mı? Amerika’dan da mutlu haber geldi ve sayın Aziz Sancar hücrelerdeki DNA hasarının onarımı ile ilgili çalışması ile İsveç kralı 16. Gustav’ın elinden Nobel ödülünü aldı.

Mardin’den ABD’ye göç eden Türk bilim adamı ve diğer örnekleri ile Türklerin da çok iyi bilim yapabileceğini ve dünyayı iyi yönde değiştirebileceğini bir kere daha göstermiş oldular bizlere. 

Daha sayamayacağım binlerce Türk bilim adamı şu anda çok etkili çalışmalar içindedir. Bunları neden yazıyorum? Şu anki Türk gençliğine yön verebilmek, umut ve motivasyon aşılayabilmek için. 

1990’lı yıllarda Türkler bilim yapamaz gibi bir anlayış vardı. Artık bu anlayış yıkıldı. Gençlerimize özgüven geldi.

Şimdi soru, Türkiye’de bilim yapılabilir mi? Çünkü bu güzel örnekler hep gurbetteki bilim adamlarımızdan. 

Bunu tartışacağız, ancak gururumuz Bu bilim adamlarına son bir örnek daha vererek bu tartışmaya geçmek istiyorum.  

Dr. Canan Dağdeviren, Hacettepe fizik mezunu, doktorasını ABD de yaptı. Giyilebilir kalp pili ve erken cilt kanser teşhis cihazını icat etti. Dünya bilim devleri arasına girdi. Adanalı bir anne ve Sivaslı bir babanın kızı. Çocuk yaşta babasının hediye ettiği Marie Curie kitabı ile fiziği ve bilimsel çalışmayı sevdi. O da Marie Curie gibi fizik ve kimya okudu ve onun gibi tıp alanında buluşlar yaptı. Biliyorsunuz Marie Curie fizik ve kimya okuyup radyum, polonyum elementlerini keşfetmiş ve seyyar röntgen cihazı buluşu ile tıp hizmetinde bulunmuştur.

Dr. Canan Dağdeviren gibi örneğimiz çok. Artık Türkler bilimde etkili değildir diye bir kompleksimiz yok. Şimdi sorun şu: Bu bilim adamlarımız neden hep dış ülkelerde.

Ülkemizde bilim yapılamaz mı? Ülkemizde icat veya buluş yapacak imkan yok mu? Gençlere imkan veriliyor mu? İşte tartışmamız gereken durum budur. 

Elbette pek çok bilim kurumu var ülkemizde ve çok kıymetli bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Ancak onların çalışma bütçeleri ne kadardır? 

Yurtdışında pek çok bilim adamının yüksek bütçeleri var, güçlü ekipleri var ve çok iyi sonuçlar çıkarıyorlar. Bu yüzden yurtdışına çıkarak bu yüksek bütçeli ekiplerde çalışan Türkler çok başarılı oluyor.

Aynı şeyi ülkemizde de yapabilmeliyiz. Bilimsel çalışmaların bütçesini artırmalıyız. 

Daha çok genç beynimizi bilimsel çalışmaların içine alabilmeliyiz.

Okul çağlarından itibaren bilgisayar oyunlarının içinde kaybolan genç beyinlerimizin enerjisini eğlenceli bir şekilde bilimsel üretkenliğe yönlendirmeliyiz. 

Sanırım ancak bu şekilde Aziz Sancar’ların, Canan Dağdeviren’lerin yurtdışına çıkmadan Türkiye’de Nobel ödüllük buluşlara imza atmasını sağlayabiliriz.