Tarım konusunda ülkemiz aydınlar bir hayli kafa yormakta ve ülkenin tarım politikası da geçen son elli yıl içerisinde her zaman eleştiri konusu olmuştur. Bundan altmış yıl önceleri bizlerin ortaokul sıralarında iken coğrafya dersi hocalarımızı bizlere Dünya’da tarım ürünleri ve gıda üretimi konusunda kendisine yeten dört ülkeden birisi olduğumuz söylenirdi.
Fakat gelin görün ki bu tarihlerden yani 1955 ve sonrasında bu söylem gittikçe tersine dönmeye başladı. Türkiye sadece tarım konusunda değil sanayi konusunda da bir hayli çelme yemiş bir ülkedir. Elbette bunun esas sebepleri son altmış yılın cumhuriyet hükümetlerinin dışa bağımlı politikalara isteyerek, bilmeyerek, anlamayarak veya birilerinin zoru ile zorla bu geri gidişe itelenmiştir.
Bugünlere gelindiğinde siyasetin ne yazık ki insanlarımızın izan ve anlayışının üzerine çıkıp gerçek ülke haritası üzerinde gerçekçi ve geleceğe dayalı politikaların üretilmesi için eleştirel muhalefet veya üretici iktidar mantıkları hep söylemlerde kalmış ve bu konuda ülkemiz asıl mihrakına oturamamıştır. Fakat son yıllarda yaşadığımız tarım başta olmak üzere üretim, tohum ıslah konularında bilimsel yön de de açılımların ve bilgi birikiminin gelişmesi sonucu başarılı ve umutlu ilerlemeler görmek gelecek için sevindirici tablo sergilemektedir.
Bakın bir avuç İsrail sırf tarımda halkını dışa bağımlı olmaktan kurtarmak için bırakın sadece kendisinin şu an işgal ile sahip olduğu toprakları ıslah etmeyi, Filistin halkını kalan topraklarından da etmek bahasına tarım alanlarını kendi gıda güvenliği için işgal planları yapmaktadır. Bir ülkenin halkı belki silahsız yaşayabilir amma tarım ürünleri ve üretimi olmadığı takdirde yaşaması asla mümkün değildir.
Zira icabı halde yaban ülkelere el açar duruma geldiğinizde eğer yardımlar ve ithalat kesildiği anda insanlar birbirini yemeye başlar. Bu konuda umarım ülkemiz tarım yetkilileri gittikçe artan nüfusun doyurulması konusunda hem bu alanda bilgi birikimini geliştirir, ürünlerin tarlalarda derelere dökülmesini önleyecek sistem kurar, ürünlerin halka kolay ve mümkün olduğunca ucuz ulaşımını sağlar.
Ayrıca dağılmış ve kadastro konusunda bundan 70 yıl önceki isimlerle tapu sahibi olan araziler adeta sahipsiz ve işlenmekten mahrum kalmıştır.
Devletin bir an evvel tarım politikasının ilk kalemi olarak yeniden tarlaların ve arazilerin komisyonlar toplayarak yeniden tapulama işlemlerine başlaması gerekir.
Zira nesebi belli olmayan isimlere sahip araziler hiçbir teşvik, destek ve yardım alamadığı için sahipleri de büyük metropollere zorunlu olarak göçmektedirler.
Anlaşılan tarım politikası sadece tohum ıslahı, zirai bilim ile yetinilmeyip toprakların ıslah ve kadastro işlemelerinin yapılmasını da zorunlu kılmaktadır. Son zamanlarda atıl duran hazine arazilerinin kira ile de olsa tarıma açılması ise iyi bir başlangıçtır.