Türkiye’nin gündemi 31 Mart’tan bu yana İstanbul seçimi.
Ve tüm tartışmaların son bulması adına YSK’dan verilecek nihai kararla mazbatanın tescili günlerce beklendi ancak koca ülke tam aksi bir yaptırımla karşı karşıya kaldı.
YSK, ‘seçim yenilenecek’ dedi, kızgın demir soğumak yerine yeniden ateşe büründü.
Demokrasi hiçe sayıldı, kazanılmış bir seçim de yok görüldü.
***
Ancak asıl irdelenmesi gereken bu kararın ardından yaşanan tablo...
Kararın ardından milyonlar, CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun hak gaspına uğradığını açıkça savunuyor.
Bundan önceki süreçte AK Parti’ye methiyeler dizen sanatçılar dahi YSK’nın kararına tepki gösteriyor.
Hepsinde de öte, AK Parti rozeti ile yükseldikleri siyaset arenasında Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yapmış iki isim de tepki verenlerden; Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu. Onlar bile bu kararı içlerine sindiremedi.
Çünkü kimse sindiremiyor.
***
Nasıl sindirsin ki?
Aynı sandığa atılan dört pusula var ve üçü geçerli sayılırken birisi geçersiz oluyor.
Hani hep deriz ya, ‘kargalar bile güler’ diye.
Bu da o misal.
***
Ortada kazanılmış bir seçim ve sandıktan çıkmış bir başkan varken seçimin tekrarı kararını almak/aldırmak kelimenin tam anlamı ile adaletin terazisini sarsmaktır.
Ki öyle de oldu!
***
Kim kazanırsa kazansın önemli değil aslında...
Ha Ekrem İmamoğlu kazanmış, ha Binali Yıldırım.
Sandığa saygı duymaktı önemli olan.
Ancak duyulmadı.
***
Adalet tersine tecelli etti, YSK seçimi hiç etti.
Sonuç olarak ise sen, ben; yani Türkiye kaybetti.
Ancak bir kişi var ki, o belki bugün kaybetmiş gibi görünse de bundan sonrası için kazandı.
Kim mi?
İmamoğlu!