Trabzonspor “Ağaoğlu yönetimi” nin Trabzonspor tarihinin en sıkıntılı ve en zor döneminde görev alan bir ekip olduğunda hiçbir tereddütümüz yok. Elbette geçen dönemlerde yapılan aşırı rakamlı transferler ki bunlardan Trabzonspor’un ne denli istifade ettiği veya takıma faydalı oldukları meselesi de ayrı konu tabii. Başkan Ahmet AĞAOĞLU’nun bu sıkıntıları dile getiren haklı şikâyetlerini de bazen okuyup dinliyoruz.
Evet, sayın başkan hiç kimse sana haksızsın demiyor. Fakat her zaman bu konuları dile getirmenin savunma ihtiyacınızı giderdiği doğrudur ama Trabzonspor ayakta duruşuna zarar veriyor. Hani büyüklerimizin bir sözü vardır “Karnın doymasa da açlığını belli etme” derler. O zaman sık sık bu konuları dile getirdiğiniz taktirde sanki gemi batıyor da içindeki tayfalar da panikle yakaladıkları tahta, ağaç, cankurtaran yeleği ile kaçışmaya başlıyor gibi kulübü kaptanından tutta tayfasına kadar icraya veriyorlar…panik havası ile. Zevaiti kurtarmak adına.
E, bu kulübün şimdiki oyuncuları “Cemil, Turgay, İskender, Şenol, Necmi…vs” değil ki “Bizim evladımız” ayaklarından “Ne aldılarsa Allah bereket versin” deyip çekip gitsinler. Zaten Afrika kökenli oyuncuların dini kitabı para, öbür yabancılar da senin yokluğunu takmışlar, şimdiki Türk oyuncular da paradan başka bir şey düşünmüyorlar, o zaman?
O zaman, biraz ferasetli olmak lazım. “Açlığımızı belli etmeyelim”.
Ha, ne oluyor? Şu oluyor; “Oyuncuların, çalıştırıcıların moralleri bozuk, konsantreleri düşük, gelecek endişeleri had safhada. Sahaya çıkınca akılları ne futbolda ne rakipte ne de kendilerinden bir galibiyetcik bekleyen taraftarda. Varsa da yoksa da para. Bu şartlar altında maç ta alamıyoruz. Maç alamayınca kulübe para da girmiyor.”
Zaten giren paranın büyük kısmına mahkeme kararları ile temlik konulmuş. Diyoruz ya bu günlerde Trabzonspor’da yönetici olmak resmen cinayettir, ezadır, cefadır, fedakârlığın dik alâsıdır.
Ha, bunun yanında bazı yöneticilerin de ufak tefek varsa hataları –ki bu şartlarda hata yapmamak ta mümkün değil- basınımız tarafından pireler de deve yapılınca “Öp babanın elini”.
Trabzonspor’da yönetici olacağına Afrin’de özel harekatcı ol daha iyi.
Şunun şurasında Aralık ayına zannederim üç ay kalmıştır. Bu vaziyette Trabzonspor yönetimine başka talibin çıkacağını da sanmıyorum.
Ben 5 yaşlarında idim, o zaman mahalle sokaklarımız hep topraktı. Yağmur yağınca evlerimizin önü, sokaklar göl olur du. Ben de –Çocukluk bu ya- bir çiviyi eğritip makara ipliğine bağlar o göle uzatırdım.
Rahmetli annem sorardı “Oğlum n’apıyorsun” El-Cevap; “Anne balık tutacağım” derdim. Aklıma gelir halen gülerim. Şimdi bizim Trabzonspor’da görev yapan arkadaşların da benim sokaktaki gölde balık avlama maceramı icra etmemden ne farkları kaldı.
Sokaktaki yağmur birikintisinde balık avlamak(!) olacak iş mi?