FATİH TERİM VE DUYGU SÖMÜRÜSÜ
Türk futbolunun kuşkusuz son 40 yıldaki en önemli figürlerinden biridir Fatih Terim… Kiminin çok kızdığı, kiminin çok sevdiği farklı bir kimliktir Terim… Aslında kapitalist sistemin, “Telafi etme” ve “Dengeleme yöntemi’nin en belirgin aktörlerinin başındadır. Varoşlarda doğan, yoksulluktan gelen ama yetenekleriyle zirveye çıkabilen, sistemde önemli aktör olabilen ve ekonomik olarak da zirveye tırmanabilen bir örnek kabul edilebilir. Yani sistemin, “Bu düzen en idealidir. Yetenekliysen zirveye çıkarsın, zengin olursun. Yeteneksizsen başaramazsın” savunmasının başrol oyuncularından biri olarak düşünülebilir Fatih Terim…
Fatih Terim futbolculuk günlerinden itibaren hem saha içinde, hem de saha dışında pek de örnek gösterilebilecek bir spor insanı görüntüsü içinde hiç olmadı. Kavgacı bir kimlik olarak öne çıktı. Kırma topuk ayakkabılı bir isim olarak anlatıldı. İnsanlara tepeden bakan bir tavır içindeydi. Mimikleri iticiydi. Karşısındakini aşağılar havaları estirdi. Ama sahada genel olarak başarılı oldu. Hem A Milli takımda, hem de özellikle Galatasaray’da önemli işlere imza attığını söyleyebiliriz. Ülkemizde küçük başarılara büyük payeler verilmesi sonucu, İstanbul medyası tarafından, “İmparator” ilan edildi.
HAK ETMEDEN 16 MİLYON LİRAYI AL, SONRA VATAN, MİLLET, SAKARYA EDEBİYATI YAP!
Onun bu iki yüzlü tavrı, sokak kabadayısı edasıyla hukuka olan inançsızlığı, Alaçatı’da bir kebapçıyı basmasıyla birlikte doruğa çıktı. Tüm Türkiye’de büyük tepki almasına sebep oldu. Sosyal medya Fatih Terim’i yerle bir eden mesajlarla doldu. Yazarların birçoğu ağır eleştirilerde bulundu. Ama o en aklı başında yorumu yapan ve, “Kamuoyuna mal olmuş kişiler, yaptıkları iyi şeylerin ödülünü aldığı gibi, kötü şeyler için de bedel ödemeli. Bu nedenle de istifa etmeli” diyen Rüştü Rençber’e yönelik ağır eleştirilerde bulundu, üstü kapalı tehdit etti, aşağılama yoluna gitti.
Yaşadığı tarih boyunca doğru dürüst bir kez sosyal mesaj vermeyen, dağarcığında 300 kelime bulunan ve her konuşmasında benzer sözleri söyleyen Fatih Terim, kendi gerçeğinin farkında olmaksızın Rüştü Rençber’in yazısını başkasının yazdığını söyleyebilecek kadar ileri gitti. Bu ismin yetersiz kelime haznesi olduğunu dile getirdi. Sözde ona eleştiri getirirken, aynaya bakma ihtiyacı bile hissetmedi. Çünkü Fatih Terim’e birileri hakaret etse de bunlar önemli değildi. Önemli olan gerçekçi eleştiri getirenlerdi. Bu gerçekçi eleştiriler daha fazla taraftar buluyordu çünkü…
İMPARATOR UNVANINI VERENLER UTANSIZ
Ve nihayetinde Türkiye Futbol Direktörlüğü görevinden istifa ettiği dile getirildi. Sonra da bunun istifa olmadığı, TFF yönetiminin Terim’in görevine son verdiği ,karşılığında da kendisine 4 milyon Euro civarında bir tazminat ödeyeceği ifade edildi. Gerçekten inanılmaz bir rakam… Bugün iş kazalarında son bir yılda 2 bini aşkın insan öldü. Bu kazalara kurban gidenlerin aylık geliri 2-3 bin lira arasında ve Fatih Terim, yaklaşık 16 milyon lira civarında bir parayı hiç çalışmadan cebine koyacak. Bu ülkenin yoksulunun ürettiği kaynaklardan tamı tamına 16 milyon lirayı utanmadan yiyebilecek, çoluk çocuğuna yetirecek, yatırımlar yapacak.
Sonra da, “Vatan, millet Sakarya” palavrası sıkacak. Hem de yüzü kızarmadan… Sahada elde ettiği başarılar nedeniyle kendisine altın tepside sunulan ama hak etmediği “İmparator” sıfatına asla yakışmayacak bir yaklaşım sergileyecek. Fatih Terim, 65 yaşına yaklaşmış bir isim ve hiç çalışmadığı süre için bu ülkenin kaynaklarından 16 milyon lirayı daha cebine koymakta en küçük bir sakınca görmezken, yine kendini toplumun önderlerinden kabul edecek ve hala daha, “İmparator’ unvanını kullanmaya devam edecek. Ne denebilir ki? Fatih Terim’e ‘İmparator’ unvanını verenler utansın. Yaptıkları, yaşattıkları tavırlarıyla birlikte onun unvanı İmparator değil, Kral Soytarısı olmalıydı!
Ama ne yaparsınız ki ülkemizde hiç kimse hak ettiği unvanla anılmaz, hak etmedikleriyle payelenir.
Tıpkı Fatih Terim gibi!
***
Geçtiğimiz hafta içinde Trabzonspor Başkanı Muharrem Usta’nın ortağı olduğu Medical Park Hastanesi’nin dış duvarına bir pankart asılmıştı. Pankartı asan ya da asanlar, Usta’yı yalancılıkla itham ediyordu. Bu eylem başta sosyal medya olmak üzere kamuoyunda çok tartışıldı, eleştirildi. Hatta kimi daha da ileri gitti ağır hakaretlerde bulundu. Trabzonspor kulübünde şu ana kadar çok başarısız bir çizgi sergileyen Muharrem Usta bir anda her alanda iyiyi yapan kişi, eylemi gerçekleştirenler ise hain pozisyonuna sokuldu. Usta’nın tam da toplumda çok kötü bir imaja sahip olma döneminde böyle bir eylem işine çok yaramış oldu.
Baksanıza, Trabzonspor için kılını kıpırdatmayan birçok taraftar derneği anında basın toplantısı yaptı, bu eylemi kınadı, Muharrem Usta’nın yanında yer aldı. Kulübün tüm kurulları eylemi kınadı. Usta’nın kulübe verdiği onca zararda hiç sesi soluğu çıkmayan bu kurullar ve grupların bir anda celallenmesi dikkat çekici olsa gerek… Gruplara sanırım kombine konusunda bir jest yapılır mı bilinmez ama kurullar açıklamalarıyla başkanın gözüne girmiş oldu. Zaten bu kurulların kulüp için nasıl bir yararlılık gösterdiği tartışma konusuydu. Böylece işlevlerini de belirlenmiş oldular.
Kendine taraftar diyenlerin öncelikli olarak kulübün hangi noktada, kimler tarafından, nasıl sömürü aracı haline getirildiğini görerek, bu kesimlerin durdurulması adına eylem yapması en doğrusudur. Ama bırakın bunu, o taraftar gruplarının önemli bölümü şike ile elinden kupası alınan Trabzonspor’un yanında bile yer alma gereği hissetmemiştir. Hatta şikecilere kol kanat gerenlerle aynı saflarda yer almışlardır. Kurulların da her koşulda kulübün menfaatlerine ters işlerde ortaya çıkması gerekirdi ama böyle süreçlerde kabuklarına çekilen kurullar, bir eylemle birlikte varlıklarını hatırlattılar.
USTA SÖZLERİNİ YERİNE GETİRDİ Mİ GETİRMEDİ Mİ? TARTIŞILMASI GEREKEN BUDUR!
Biz yeniden asıl konuya dönersek, kuşkusuz bir eylemin amacı öncelikli olarak ses getirmektir. Yani kime karşı yapılırsa yapılsın, kamuoyunda bir etki yaratma, eylemin yapıldığı kişinin kendine çekidüzen vermesine zemin hazırlaması gerekir. Ya da seslerinin çok daha gür duyulması, kendilerine yönelik bir haksızlık varsa bunu yapanların geri adım atmasını sağlamaya yaramalıdır. Muharrem Usta’ya karşı yapılan eylemin niteliği ve kullanılan ifadeler tartışılır ama görülen o ki bunu yapanlar amacına ulaşmıştır. Çünkü ses getiriştir. Tıpkı, Trabzonspor’dan alacağı olan menajerin kupalara haciz getirme girişimi gibi…. Ayrıca eylemi yapanlar, ya da yapan, her hangi bir şiddete başvurmamıştır. Kamu ya da özel sektör malına maddi zarar verecek saldırıda bulunmamıştır. O halde ortaya konan böyle bir eyleme amacını aşan çok ağır eleştiri yapmanın mantığı ne anlamak mümkün değildir.
Burada asıl sorgulanması gereken, eylemi yapanların tarzının iyi ya da kötü olduğundan daha çok Muharrem Usta’nın 20 aya yaklaşan başkanlığı sürecinde verdiği sözlerin ne kadarını yerine getirdiğidir. Gerçekten toplumu kandırmış mıdır? Sadece taraftarların duygularına hitap edip, tam tersi uygulamalarla birlikte Trabzonsporluları rencide etmiş midir, etmemiş midir? Bakıyorum da bunları kimse tartışmıyor bile… Bir anda eylemci ya da eylemciler Trabzonspor düşmanı haline getirildiler. Tabii ki keşke bu eylemi yapanlar, o hastanenin ya da Muharrem Usta’nın bulunduğu bir ortamda açık, net tavır ortaya koysaydılar. Yani gece yarısı korkakların tarzıyla pankartı açıp kaçmasaydılar. Ancak yapmadılar. Korkakların tarzını benimsediler.
Bu tutumları da eylemi yapanların çok da iyi niyetli olmadığını gösterir ama bu noktadan hareket ederek yapılan eylemin niteliği, Muharrem Usta’nın şu ana kadar uygulamalarıyla toplumu kandırma konusundaki tavrının üstünün örtülmesine sebep olamaz..
Olmamalı da!...