TRİBÜN

BAŞKAN USTA’NIN SÖZLERİ, YANAL’IN VİDEOSU  VE HEDEF HALİNE GETİRİLEN FUTBOLCULAR!

Trabzonspor için ligin son haftası hiç de kolay geçmedi. Takımın ne üst sıralar için bir iddiası, ne alt sıralar adına bir endişesi söz konusuydu. Futbolcuların da tatil havası içinde maça çıkması doğaldı. Fakat Bursaspor ile Çaykur Rizespor arasındaki puan farkının 2’ye inmiş olması Bordo-Mavili takıma pahalıya patladı. Bir de ikili averajda Yeşil-Mavili ekibin, Bursaspor’a karşı üstünlüğü, Trabzonspor’u en azından berabere kalmaya zorlayacak etkendi. Bu gerçekleşseydi, Çaykur Rizespor kendi kaderini tayin edecekti. Yani Alanyaspor’u yenmesi gerekiyordu. Yenerse ligde kalır, yenemezse zaten küme düşerdi ve göbek bağını da kesmiş olurdu.

Bordo-Mavili ekip, 1-0 öne geçtiği maçta Bursaspor’a 2-1 yenilince yer yerinden oynadı. Trabzonspor taraftarları bile oynanan futbola ve alınan yenilgiye isyan etti. Bir kısım taraftarın ise Çaykur Rizespor tepkisi kendini gösterdi. Tribünler çok da önemli değil ama sorumlu makamdaki insanların ne yapması ya da ne yapmaması gerektiği önemliydi. Bu noktada Bordo-Mavili kulübü yönetenler ve teknik kadrosu sınıfta kalmıştır. Bir kere lig 34 hafta ve tüm futbolcuların profesyonellikleri gereği her maça aynı üst düzey konsantrasyonla çıkması gerekiyor. Bu bir yandan futbolcunun görevidir, diğer yandan teknik kadro ve yönetimin alanıdır.

FUTBOLCU PROFESYONELSE HER MAÇA AYNI MOTİVASYONLA ÇIKACAK

Bir futbolcu, ligde iddiası yok diye maçları asma, konsantre olmama, ciddiye almama hakkına sahip değildir. Hiçbir futbolcu, “Ben bu maçta konsantre değildim. Tatil havasındaydım. Bu nedenle alacağımın bir haftalık bölümünü istemiyorum” demediğine göre, yapması gereken her maçta elinden ve yeteneklerinden gelenin en iyisini vermektir. Bu noktada yapılan savunmalar, profesyonel bir kulübü çalıştıran teknik direktörlere ya da yönetici ve başkanlara asla yakışmaz. İkincisi bu tür maçlardan sonra çıkabilecek dedikodular düşünülerek futbol kadrosu maça bir hafta önceden hazırlanmaya başlamalı… Yani konsantrasyon sorunu maç günü çözülecek bir şey değildir. Yönetenler ve teknik adamlar, maçtan bir hafta önceden başlayarak maç sonuna kadar futbolcuları tek tek ve toplu olarak karşılaşmanın önemi konusunda doğru uyarılarla birlikte hazırlamalıdır. Bu anlamda psikologlardan da yararlanma yoluna gidilmelidir. Ne yazık ki Trabzonspor’da bu olmamıştır, takım kampa bile alınmamıştır. Futbolcu tam tatil havasına sokulmuştur.

Üçüncüsü kulübün başkanı başta olmak üzere, tüm yöneticileri, teknik kadrosu, futbolcusu ve taraftarı, küme düşen, nihayetinde acı çeken bir kulübün yaşadığı psikolojik travmayı iyi hissetmelidir. Karşıdan gelebilecek tepkilere aynı sertlikte karşılık verme yerine, onların üzüntüsü paylaşılmalı ve tahrik edici konuşmalardan kaçınılmalıdır. Bu noktada karşı camiaya gerekli her türlü destek ve yardım verilmelidir. Ne yazık ki bu da yapılmamıştır. Başkan Muharrem Usta önceki gün bu yönde bir açıklama yapmış ama çok geç kalmıştır.

YANAL, ‘SUÇLU BEN DEĞİL, FUTBOLCULARDIR’ DEDİ

Maç öncesinde teknik direktör 18 kişilik kadro tercihini ve ilk 11’ini dikkatle seçmelidir. Oyunun gidişine ve sonuca göre anında hamleler yapabilmeli, bu noktada takımın direncini en üst seviyeye çıkarak isimleri sahaya sürmelidir. Bu da yapılmamıştır. Ersun Yanal ve arkadaşları 90 dakika boyunca kenarda uyumuştur. Fakat sonra ne olmuştur? Yapılan suçlamaların sonunda Yanal hedef haline getirilince bir videosu medyaya sızdırılmış ve, “Bakın bizim hiçbir suçumuz yok” algısı yaratılmaya çalışılmıştır. Bu videoda Ersun Yanal’ın soyunma odasında futbolculara konuşma yaparken, "Hiç oynamıyoruz. İleride olamaz mıyız? Yakalıyoruz. Atağa çıkacağız kimse gelmiyor. Arkayı boşaltmıyoruz. Coşkumuz yok. Cezayı keserler bize ve iyi olmaz. Bu ayıp olur utanırız" dediği duyuluyor.

Bu ne demektir; Trabzonspor kaybederse, ceza kesilir, ayıp olur, utanırız…” Bu videoda futbolcuların coşkusunun olmadığı, konsantrasyonlarının bulunmadığı anlatılıyor. Peki bu videoyu izleyenler hangi sonucu çıkarırlar? Kuşkusuz, “Bakın Ersun Yanal üzerine düşeni yapmış ama futbolcular görevlerini yapmamak için özel çaba harcamışlar. Yoksa şike yapan isimler mi var?” diye sormaz mı? Bir kulübün teknik direktörü ya da yönetimi böylesine oyuncusunu toplumun önüne atacak bir davranışta nasıl bulunur? Bunun adı olsa olsa suçlunun telaşıdır. Başka bir şey değildir. Hepimiz biliyoruz ki Ersun Yanal Bursaspor maçına takımı mental ve fiziksel olarak iyi hazırlamamış, maç içinde gerekli hamleleri doğru yapmamış ve yenilginin baş sorumlusu olmuştur. Bunun dışındaki tüm algı operasyonları safsatadan başka bir şey değildir.

BAŞKAN USTA’NIN SÖZLERİ GAF DEĞİLSE NEDİR!

Ya Başkan Muharrem Usta’nın açıklamalarına ne demeli? Usta bir konuşmasında, “Takıma bu maçın önemini anlattık ama sahada 9 yabancı vardı ve onlar bunu çok iyi algılayamadı” sözlerinin yenilir yutulur tarafı var mı? Keşke susmayı becerseydi de, insanların kafasında elli tane sorunun oluşmasına sebep olmasaydı. Aslında demek istediği şey bu 9 yabancı futbolcunun bir maçın önemini kavrayamayacak kadar duyarsız olduklarından başka bir şey değildir. Niyeti bu değildir ama sonuç tam da budur. O halde o yabancılarla yola devam etmenin anlamı kalır mı? Onlarla yola devam edilirse, başarı beklemenin hayalden öte bir anlamı olabilir mi? Sayın başkan kaş yapayım derken göz çıkardığının farkına bile varamıyor.

Bu ifadeleriyle aslında yabancı futbolcuların, bir kulübün duyarlılıklarının farkına varamadığını anlatıyor ama sonuçlarının ne olabileceğini kestiremiyor. Aslında Başkan Muharrem Usta’nın bu açıklamalardan sonra yabancı oyuncularla tek tek yolları ayırırken, her maçın önemini kavrayacak, giydiği formaya saygısı ve sevgisi olacak, bu kentin değerlerini bilecek isimlerle yola devam etmesi gerekir. Zaten Trabzonspor’u büyük başarılara ulaştıran etkenlerin başında da bu formaya, kente, insanına saygı, sevgi ve duyarlılık gelmiyor muydu? Bunları kavramak zor değil ama yaşamak gerekiyor. Başkan Muharrem Usta bu kenti gerçek anlamda yaşamıyor bu görülüyor… Sonra da Usta ve ekibinden Trabzonspor’un kurtuluşunu ve şampiyonluğunu bekliyoruz

Daha çok bekleriz!!!

---------------------------------------------------------------------------------

MUSTAFA HOCA; HANİ SÖZ NASIL TUTULUR GÖRECEKTİK!

Mustafa Reşit Akcay gençlik yıllarından itibaren tanıdığım, sevdiğim, gerçekten dost bildiğim bir insandır. Futbol dünyasında lobisi, arkasında gücü, omzunda bir büyük kulübün yıldız futbolcusu apoleti olmadan iğneyle toprağı kazıyarak zirveye adım adım çıkan bir isimdir. En son 1461 Trabzon takımındaki büyük çıkışıyla, Trabzonspor’a geçiş yapan Akçay, daha sonra Akhisar Belediyespor ve Osmanlıspor’da vitrinini geliştiren bir isim olarak Türk futbolunda kendini kabul ettirmişti. Mustafa Reşit Akçay kendine göre bir felsefesi olan teknik direktör kimliği taşır. Bu kimliğin yarattığı etkiyle birlikte bundan 2 yıl önce bir karar almıştı. Bu kararı da , “3 yıl sonra profesyonel anlamda teknik direktörlüğü bırakacağım. Çünkü bu dünya bana göre değil. Alt yapıya dönebilirim. Belki bir futbol okulu açabilirim” diyordu.

Onu, profesyonel futbolun içinde kalmaya ikna etme çabası gösterenlerden biriydim. Bu noktada 1461 Trabzon’un en başarılı başkanı Suat Şen ve Asbaşkanı Coşkun Kantekin de epey dil döktüler ama kararından vazgeçmeyeceğini ifade etti. Böyle bir kararı uygulamasının zor olduğunu, paranın ve gücün etkisine giren insanların böylesine radikal işlere imza atmasının olanaksızlığından söz ettiğimde ise, “Göreceksin, bu tabuyu yıkacağım” şeklinde karşılık vererek beni yanıtlamıştı. Ben de böyle bir kararı almasının ardından arkasında durmasının da alkışlanacak bir davranış olacağının altını çizmiştim.

KAPİTALİZMİN NİMETLERİNDEN YARARLANIP, ONUN YASALARINA KARŞI GELEMEZSİN!

Bu konuşmaların üzerinden 2 yıl geçti. Yani bir yıl sonra sevgili arkadaşım Mustafa Reşit Akçay’ın profesyonel dünyadan tamamen kopması gerekiyordu.  Ama o ne yaptı? Konyaspor ile 3 yıllık sözleşme imzaladı. Tabii ki bir Trabzonlu ve aynı zamanda dostumuz olarak Konyaspor’da çok başarılı olması öncelikli isteğimiz ve temennimiz. Umarız, Osmanlıspor’da yaptıklarından çok daha iyisini becerebilir ve o da Trabzonspor camiasının en önemli değerleri arasında yerini alır.

Ama olayın bir başka boyutu beni rahatsız etti… Sevgili Mustafa Hoca, Konyaspor ile 3 yıllık sözleşme imzaladın. İyi de ne oldu onca beylik söze, o kadar direnmeye? Ne demişler, büyük lokma yut ama büyük konuşma… Sözü söylememişsen sana aittir, söylemişsen kamuoyuna… Senin de birçok kez topluma mal olan konuşmalarının artık bir değerinin kalmadığı da attığın 3 yıllık yeni imzayla çöpe gitmiş oldu… Keşke yapamayacağın bir şeyi konuşmasaydın! Ya da bir açıklama yapmadan önce seni seven dostlarının sözlerine kulak verseydin…

Evet Sevgili dostum Mustafa Reşit Akçay…

Demek ki neymiş?

Paranın gücünü hisseden insan onu daha fazla kazanmaktan geri duramaz. Bu kapitalizmin de bir kuralıdır. Yani demem o ki bir yandan kapitalizmin nimetlerinden yararlanıp, diğer yandan onun yasalarına karşı savaş açamazsın. Seni yadırgamıyorum… Bu ülkede nice insanlar ne beylik sözler söyleyip, bırak arkasında, yanında durmayı bile beceremedi… Ama üzüntüm bir dostumun, arkadaşımın mahcup olması ve bundan sonra radikal söylemlerinin bir etkisinin kalmayacağı…

Bilmem anlayabiliyor musun?

---------------------------------------------------------------------------------

OLMADI ALİ RIZA EGEMEN!

Trabzonspor yönetiminden istifa etti ama sonra vazgeçti. Bunu yapan da Ali Rıza Egemen’den başkanı değildi. Eskiden istifalar noter aracılığıyla kulübe gönderilirdi, sonra kamuoyunun haberi olurdu. Şimdi ise önce sosyal medyada paylaşılıyor, sonra dilekçe kulübe gönderiliyor.  Ama dilekçe göndermeye bile fırsat bulamadı Egemen… Başkan ve asbaşkan devreye girdi, konuştular ve ikna ettiler. Geri dönüş yaptı. Öncelikle şunu ifade edeyim ki Ali Rıza Egemen iyi bir Trabzonsporludur. Bu kulübün tribünlerinden gelmiştir. Önemli değerlerinin yanında büyümüştür. Kuşkusuz gönül verdiği renklerin zarar görmesini istemez. Ama bu kulübe neyin yarar, neyin zarar verdiğini zaman zaman anlama noktasında sıkıntılar yaşadığını söylersek haksızlık etmemiş oluruz.

Sayın Egemen Muharrem Usta yönetiminin 1,5 yıllık süreci içinde Trabzonspor kulübüne sayısız zarar veren uygulama yaşandı. Asla kabullenilmeyecek eylemlere imza atıldı. Aslında göreve başladığı sürecin henüz üçüncü ayında istifa etmeyi planlıyordu. Sonra bunu erteledi. Ardından hummalı bir şekilde çalışmaların içinde yer aldı. Onca gereksiz transfer yapıldı. Trabzonspor’un borcu arttı. Ersun Yanal gibi ismi asla bu kulüple yan yana gelmeyecek birinin astronomik rakamlarla takımın başına getirenlere sessiz kaldı. Altyapıda yabancılaşmaya gidildi, deprem oldu, tavır koymadı. 1461 Trabzon tarumar edildi, seyretti.

ARTIK AĞZINLA KUŞ TUTSAN FAYDANIZ SEVGİLİ KARDEŞİM!

Sonra da hiçbir gerekçe sunmadan, sadece dostlarına sitem ederek görevi bıraktığını açıkladı. İddialara göre ise genel sekreterlik görevine getirilmemesine, TFF’nin Ankara’da kulüp başkan ve asbaşkanlarına verilen yemeğe çağrılmamasına ve İhsan Derelioğlu ile yapılan görüşmede yer almamasına içerlediği ileri sürüldü. Ayrıca Mehmet Yiğit Alp’ın baskıyla TFF delegesi olması, Nevzat Aydın’ın unvanlarının geri alınmamasına içerlediği dile getirildi. Gerekçeler bunlarsa başlı başına bir sorundur Sayın Egemen… Ali Rıza Egemen’e dostları kendine göre yanlış yapmış, bir unvan da vermemiş, hatta kavgalı olduğu yöneticilerle ilgili başkan gerekli adımı atmamış da  olabilir. Ancak Trabzonspor’u seven herkes bu tür sorunlarda sessiz kalmayı bilmelidir.

Önemli olan kulübe yapılan ve ağır tahribatlara neden olan büyük yanlışlarda aldığın pozisyon nedir? Acı ki, Ali Rıza Egemen kardeşimiz, kulübe yapılan yanlışlarda bunlara ortak olmayı kabullenirken, kendine yanlışı, ya da kavgalı olduğu yöneticilerle ilgili yapılmayan bir eylemi sindirememiştir. Sonra da Başkan Muharrem Usta ile Asbaşkan Ahmet Çubukçu devreye girerek istifa etmesinin önüne geçmiştir. O da bu kararından vazgeçerken, sosyal medyadaki paylaşımlarını da silmiştir. Bu tarzı da hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Trabzonspor’un kişilerin üzerinde olduğunu herkes gibi Ali Rıza Egemen de bilmeli ve buna göre davranmalıdır. Bu noktada söze değil, eyleme bakarım. Sevgili Egemen de hem istifa kararıyla, hem de bundan vazgeçmesiyle birlikte hayal kırıklığı yaratmıştır.

Artık ağzıyla kuş tutsa nafiledir!