TRİBÜN

YANAL’A HİÇ GÜVENMEDİM!

Ersun Yanal yönetiminde Trabzonspor üçüncü dönemini yaşıyor. Onun, Bordo-Mavili kulübün ekonomik gücünü aşacak şekilde yaptırdığı transferlere, kendisine sunulan olanaklara karşın sahadaki başarısı asla yatırımların karşılığı olmadı. Nuri Albayrak döneminde ilk çalışmasını yaptı. Ara transferde birkaç oyuncu aldı. Ancak Sadri Şener başkanlığında tam bir transfer furyası yaşandı. 20’ye yakın futbolcu transferi gerçekleştirdi. Bu futbolculara ödenen paralarla birlikte Bordo-Mavili kulübün borç batağına girişini hızlandırdı ve bir daha da belini doğrultamadı.

Onun döneminde yapılan transferlerden  Egemen, Onur, Selçuk, Giray ve Çolman daha sonraki 2010-2011 kadrosunda yer aldılar. Bunlara Cale de eklenebilir. Ancak birkaç isim dışında takıma önemli katkısı olmayan oyunculara rağmen, tüm Türkiye 2010-2011 şampiyon kadrosunu Ersun Yanal’ın eseri olarak sundu. Oysa daha sonra yapılan birçok transfer o önemli başarının temel taşlarıydılar. Burak, , Glowacki, Engin Baytar, Jaja Chelho  başta olmak üzere Yanal’ın almadığı isimler asıl tarihi yazanlardı. Bunlara daha önce kadroda yer alan Tolga Zengin, Serkan Balcı, Umut Bulut gibi isimleri de eklemek gerekiyor.

KULÜBÜ İCRAYA VERMİŞKEN GÖREVE  GETİRİLMESİ NASIL İZAH EDİLEBİLİR

Yanal bugünün değerleriyle 150 milyon liraya yakın bir transfer harcamasının ardından sadece 3 veya dördünün yararlı olarak takımdan ayrıldıklarını söyleyebiliriz. Egemen, Selçuk başta olmak üzere onun döneminde yüksek bedellerle alınıp, gidenlerden ise bir lira kazanamadı bu kulüp… Neyse Ersun Yanal büyük harcamaların sonunda ekonomik tahribat yaratıp, sahada hiçbir şey üretmeden yolcu olurken, bir kez de İbrahim Hacıosmanoğlu tarafından işbaşı yaptırıldı. Devre arasında zor koşullarda tam 4 oyuncu transferi yaptırmıştı. Oysa sezon başında takıma 22 yeni futbolcu alınmıştı. Hem de İbrahim Hacıosmanoğlu, “Tarihin en iyi kadrosunu kurduk” demişti.

Bu isimler de Ersun Yanal’a yetmemiş, devre arasında bunlara 4 tane daha eklemiş ve sezon sonunda da en az 8 tane direk oynayacak oyuncu talebinde bulunmuştu. Sonra yollar ayrıldı… Hiç beklenmedik bir şekilde Muharrem Usta tarafından da aynı isim el üstünde tutularak Trabzon’a getirildi. Hem de adam Trabzonspor’dan alacağı olan 450 bin Euro için icra takibi başlatıp, kulübe kamyon göndermiş taşınırları yükletmek için tesislerin önünde beklerken… Yanal ile birlikte bu sezonun başında 8, devre arasında da 5 futbolcu transferi gerçekleştirildi. Yine 10 milyonlarca Euro futbolcuların, kulüplerinin ve menajerlerinin önüne serildi.

SORULMASI GEREKEN HİÇBİR SORU SORULMADI,  SAVUNMASINI YAPMADI

Ve bu Ersun Yanal şimdi en az 5-6 tane daha takımda direk oynayacak,  seviyesini yükseltecek transfer talep ediyor. Bu doğrultuda ülke ülke, kıta, kıta geziliyor. Bu adam, futbolu bildiğini söyleyen bir camia ile dalga geçiyor ama kimse de üzerine alınmıyor(!) Hiç kimse de, “Hadi transferde yüzde 20 hata yapı olabilir. Ama yıllarını futbola vermiş, bu işi profesyonelce en üst seviyede yapan bir kişi böylesine yanılabilir mi?” diye de sormuyor. Ya da, “Kulüpler kalpazanlık yaparak sahte para mı basıyor?” deme ihtiyacı hissetmiyor.

Ersun Yanal sadece transferleriyle değil, kafalarda oluşturduğu soru işaretleriyle de bu kulübe hiç layık bir görüntü vermedi. Evrakta sahtecilik, vergi kaçırma, şike ve teşvik iddiaları bu isimin etrafında dolaştı durdu.  Bir tekine bile yanıt verme, kendini savunma ihtiyacı hissetmedi. Trabzonspor’u çalıştırırken, büyük paralar karşılığı aldırdığı Selçuk İnan’ı Fenerbahçe’ye gönderme çabası da tapelere yansıdı. Bunlar da soru önergesinin sebebi sayılmadı. Milli takımdayken, ne kadar Trabzonlu teknik adam varsa her birini kapının önüne koydu ama yine de iktidarlara yakın yönetimler tarafından baş tacı edildi.

RODALLEGA’NIN İSYANI ASLINDA BİR DUYGUNUN DIŞA VURUMUDUR

Neyse biz geçmişe dönük soru işaretleri ve yaptırdığı transferden sahadaki kötü sonuçlardan sıyrılıp konuyu uyguladığı stratejiye getirerek yazımızı sürdürelim isterseniz. Trabzonspor, Ersun Yanal yönetiminde bu sezona da çok kötü giriş yaptı ve ilk 16 hafta adeta kabus gibi geçti. Bordo-Mavili kulübün onda biri kadar transfer yatırımı yapmayan takımlar bile çok daha iyi futbol oynayıp, başarılı sonuçlar üretti. İkinci yarıda ise farklı bir takım vardı sahada sanki… Üst üste kazanılan maçlar, rakibe üstünlüğünü kabul ettiren bir Trabzonspor ve sonuçları da alma konusunda sıkıntı yaşamayan bir takım izledik…

Bunda kuşkusuz yeni transferlerin yarattığı etki vardı. Takımda bir arkadaşlık, dayanışma havası gördük. Ama bu tür yakınlaşmaların kısa vadeli olabileceğini biliyorduk. Çünkü başarıda kenetlenenler eğer bunda samimi değilse ve duygu bütünlüğü yoksa, başarısızlıkta çok kolay ayrışabilirlerdi. Kayserispor maçında oyundan alınan Rodallega’nın isyanı aslında bunun dışa vurmuş haliydi. Hakemler normalleşmiş, ilk yarıdaki katliamlarından vazgeçmiş, hatta Trabzonspor’u okşayan kararlara da imza atıyorlardı. Unutulmasın ki gücünüz sınırlıysa, hakemler sahadaki sonuçlarını çok rahat belirleyebiliyorlar. Hakemlerin bu olumlu tutumu da Bordo-Mavili ekibi ateşleyen unsurlardan biriydi.

ZAFERLERİN NEDENLERİ ÇEŞİTLİ,  YANAL’IN PAYI ÇOK AZ!

Üst üste gelen galibiyetler, Akyazı Arena’nın hizmete girmesiyle taraftarın coşkusunun doruğa çıkması da bir başka etkendi başarıda… Ama bir başka önemli etken de 20 yaşındaki Yusuf Yazıcı’nın orta alana müthiş dinamizm getirmesi, hem hücuma, hem savunmaya olağanüstü destek vermesiydi. Bakın bu oyuncu iki maçtır vasat oynuyor, Trabzonspor kazanabiliyor mu? Sonuç olarak işler bir takım nedenlerle iyi gidiyordu… Bu iyi gidişte kuşkusuz Ersun Yanal ve ekibinin antrenman tekniklerinin kondisyon açısından takımı üst seviyeye taşımasının rolü de vardı.

Ama bu kadar!

Ersun Yanal hiçbir maçta, oyunun kaderini değiştirecek stratejik hamleleri yapamadı. Hangi maçta, skorun durumuna göre sahaya hangi oyuncuyu alması gerektiği noktasında büyük yetersizlikler sergiledi. Bir lider duruşuna sahip olmadığını herkes biliyor. Yani başarısızlık ve dağılma anında takımı ve camiayı toparlayacak psikolojik özelliklerin hiçbirini taşımıyor. Adalet duygusu yok. Kendi transfer ettiği oyuncuları oynatma sevdası, diğer oyuncuları, ‘öteki’ haline dönüştürüyor. Bu isimler hep haksızlığa uğradıklarını, dışlandıklarını düşünüyorlar. Oysa bir savaşta komutanın en önemli rolü liderliktir. Askeri savaşta ölmeye bile ikna edebilecek kadar güçlü bir liderlik. Yanal’da bunun zerresi bulunmuyor.

YA KÖTÜ NİYETLİ  YA DA FUTBOLU BİLMİYOR

Ersun Yanal hiçbir dönem Trabzonspor kulübüne aidiyet duyusuyla bağlı olmadı. Aslında Trabzon kentini de pek sevmedi. Hadi bunu geçtik ama en azından profesyonelliğin gereğini yerine getirme konusunda sınıfta kaldığı çok önemler oldu. Kadro seçimi, oyuncu değişimi açısından da en farklı kazanılan maçlarda bile, futbolu bilenlere, “Değişiklik böyle yapılır” dedirttirmedi hiçbir dönem… son Kayserispor maçına bakalım sadece… Sahanın belki de en iyisi, gol atmış, penaltı pozisyonunda vurduğu şut direkten dönmüş ve çok istekli gözüken, bir önceki maçın intikamını alma havasındaki Rodallega’yı kenara alıp, Fabian Castillo’yu sahaya sürmek başlı başına bir skandaldır.

Bir teknik direktör, bir futbolcuyu istemiyorsa ve onu bitirmek istiyorsa ancak Ersun Yanal gibi yapabilir. En iyi maçında bile kenara alıp, tüm gardını düşürürsünüz, psikolojisini yerle bir edersiniz, en kritik maçta başarısız olmasını sağlarsınız ve yok edersiniz. Kayserispor maçında  skor 2-2’yken ve Trabzonspor’un gole ihtiyacı varken yapılan bu değişiklik bile Yanal’ın ya art niyetli ya da bilgisiz biri olduğunu gösterir. Sonrasında maç 3-2 Kyaserispor lehine devam ediyor. İkinci değişikliği Aytaç Kara-Bero ile 84’ncü dakikada yapıyor. Üçüncü değişikliğe ihtiyaç bile duymuyor. Zaten maça Aytaç Kara ile başlaması bile başlı başına bir ‘torpil’ görüntüsü veriyordu.

AMAÇ AVRUPA’NIN DIŞINA ÇIKMAK, TRANSFERLERİN YOLUNU AÇMAK MI?

Aytaç 2,5 sezon önce Ersun Yanal’ın ısrarlı talebiyle Eskişehirspor’dan transfer edilirken bu kulübe Emre Güral bonservisiyle, Mustafa Yumlu kiralık verilmiş ayrıca 2 milyon 100 bin Euro gibi astronomik bir bonservis bedeli ödenmişti. Oysa stoperde başarılı olan Carl Medjani, ön liberoda da savaşçı kimliği ve tecrübesiyle kullanılabilirdi. Ya da Yusuf Yazıcı merkeze çekilip, Fabian Castillo kanatta oynatılabilirdi. Ama Yanal’ın 11 tercihinde, kendi transferi Aytaç Kara ön planda oldu. Aynı Yanal, hiçbir şey üretmediği halde Matus  Bero’yu da sürekli oynatmak istemiyor mu?

Bana göre Ersun Yanal bu yanlış tercihleri yaparken, takımın son haftalarda iyi sonuç almasının önüne engel koymaya çalışıyor. Biliyor ki gelecek sezon zirve mücadelesi verilecekse, bu takımın Avrupa sahnesinde olmaması gerekir. Çünkü işin içine bir de  Türkiye Kupası girdiğinde Trabzonspor’un üç kulvarı kaldırmasının zor olacağının farkında… Bunun için sanki Avrupa için oynarmış gibi yapıp, tam tersi bu yarıştan kopmayı düşünüyor. Bunu yaparken de takım yenildikçe toplumun transfer beklentilerinin körükleneceğinin de farkında… Yönetime istediği gibi en az 5-6 pahalı transfer yaptırmanın yolunu da açmış olabileceğini düşünüyor. En azından ben böyle düşünüyorum.

Çünkü Ersun Yanal’a hiçbir zaman güvenmedim. Takım kazanırken de güvenmiyorum.

Bundan sonra da güvenemeyeceğim!