Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da en tehlikeli süreçler başarının yükseldiği dönemlerdir. Takımlar elde ettikleri başarılarla zirveye çıkarken, dostu, seveni, sevineni çok olur. Ancak başarısızlık günlerinde hayali kurulan zaferler geldikçe, bunlar da topluma yetmemeye başlar. Hep daha fazlasını, daha fazlasını isterler. Bir futbol takımı sezonda 34 galibiyetle bitirse bile onu sevdiğini söyleyenlerin tek farklı galibiyetlere burun kıvırmasına bile tanık olabiliriz. O nedenle, “Zirveye çıkmak zordur ama orada tutunmak çok daha zordur” sözü burada devreye girer…
Tabii ki bu noktada neyi nasıl yapmak ve nasıl sürdürmek gerektiğini bilmezseniz, zirveye çıktığınız gibi oradan tepe takla düşmeniz de kolay olur. Ama aklı egemen kılarsanız o zaman sürdürülebilir başarıyı yakalama şansınız artar. Bu sadece bir futbol takımı, ya da teknik direktör veya yönetim sorunu değildir. Bu başlı başına bir camianın sorumluluğudur. Trabzonspor da şu anda bu süreci yaşıyor. Bordo-Mavililer çok kötü geçirdiği bir sezonun ardından yeni sezonun ilk yarısında da rezalet denebilecek sonuçlara imza attı. Küme düşme hattına yaklaştı. Bu durum her taraftarı tedirgin etti, korkuttu, ürküttü.
DOST BAŞARI ANINDA YOL GÖSTERENDİR
Hatta küme düşmeyle ilgili konuşmalar bile artık sıradan hale geldi. Ancak ikinci yarıya takviyelerle giren Trabzonspor, adeta seriye bağlamış gibi kazanmaya başladı. Bu başarılı çıkış, başkanından yöneticisine, teknik direktöründen futbolcusuna, taraftarından medyasına kadar her kesimde adeta bir bayram havası yarattı. Hatta belli kesimlerde şımarma eğilimleri bile dikkat çekecek boyutlara ulaştı. Oysa daha 5 hafta önce yaşanan kaotik durum vardı. Bu çabuk unutuldu. Şimdi üst üste alınan 4 galibiyet yetmez oldu. Geleceğe dönük gerçekçilikle pek uyuşmayan, belki tesadüflerin ve biraz da şansın yardımıyla oluşabilecek bir başarı halkasının hayalleri kurulmaya başlandı.
Dost, başarı anında gerçekleri söyleyen, bazen zafer sarhoşu olanların yüzüne sert bir tokat atarak gerçekleri görmesini sağlayandır. Bu açıdan bizim yapmamız gereken dost uyarısıdır. Ve bu noktada en önemli sorun kuşkusuz ayakların yerden kesilmemesi, başların bulutların üzerine çıkmamasıdır. Başarı yeni başarıları tetikleyeceği gibi aynı zamanda bir felaketin başlangıcı da olabilir. Unutulmasın ki zirvelerde rüzgar sert eserken, hem kendi karakteristik yapınız, hem rakipleriniz ve kamuoyunun durumu da orada tutunmanız ya da düşmenizde önemli rol oynar.
GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARMALI BAŞLAR BULUTLARA DEĞMEMELİ!
Artık tüm projektörler sizi işaret eder. Sizin mağlup edilmeniz, ya da çelmeye kurban gitmeniz için sevmeyenleriniz gibi rakipleriniz de fırsatı kaza yaymaz. Alabildiğine abanılır üzerinize… Övgü manyağı haline gelen başkan, yönetim, teknik direktör, futbolcu bunu içselleştirmeyi beceremezse, başarıya odaklı süreç iyi yönetilemezse, toplumsal baskının altında ezilmeler başlarsa işte o zaman gerçek kimliğinizle yüzleşirsiniz.
Şunu da unutmamak gerekir ki, takım başarılı oldukça teknik direktörünüze İstanbul kulüplerinden teklif gelmeye başlar. Yıldızı parlayan futbolcularınızın her gün bir takıma transfer olduğunu duyarsınız. Başarıyı yakalayan futbolcuya kazandığı para yetmemeye başlar. Daha çok, daha çok ister. İşte bu noktada stratejinizi doğru belirlemek durumundasınız. Aksi takdirde acılarla yaşamaya yeniden başlarsınız. Bunun örneklerini geçmişte çok yaşadık. Geçmişin bu tecrübelerini göz ardı etmeden ve ders çıkararak yolunuzu aydınlık hale getirebilirsiniz. Aksi taktirde yeniden karanlık dehlizlerde kaybolmak zorunda kalırsınız.
Sonuç olarak şunu ifade edelim ki, Trabzonspor sahada son 4 maçta kendinden beklenmeyecek kadar iyi gitti. İşte bu noktada asıl tehlikeli süreç başladı. Kederimizi de doğru yaşamamız gerektiği gibi, sevincimizi de abartmamalıyız. Bu gerçekten hareketle bir kez daha yinelemek isterim ki, Trabzonspor’u yönetenler de, onu sevenler de en dikkatli olmaları gerektiği süreci yaşıyor. Evet sevinelim… Sevinelim de!...
Ama lütfen uçmayalım!