TRABZON’UN SANCISI 

Bazen olur olmaz düşünceler gelir aklıma, bir işe yarayacakmış gibi. Halbuki çok iyi biliyorum biz yaptığımız hiçbir şeyden ders almadığımızı. "Bakma o tarafa! İlgilenme bu ders almadığımız konularla!" desem de ikna olmuyor vicdanım. Dönüp dolaşıp beni bu çıkmaza getiriyor. Öyle bir sancı yaşıyor ki Trabzon, her sancıdan sonra bir tarihi yerini ve anıları jet hızıyla kaybediyor. 

Trabzonlular, Trabzon şehri kurulalı beri onun sevdiği her şeye ihanet etti. Tarihten beri bizim gibi düşünenler bu ihanet karşısında ne yaptı? Söyleyeyim, sadece seyretti o kadar! Sadece bu dönemi kastetmiyorum; her dönem Trabzon’un sevdiği her şeye ihanet ettik. Onlarca yıl bu böyle devam etti. Artık anılarını beyninde yaşasan da anıyı hatırlatacak tüm işaretleri yok ettik. 

Bu düşüncede olmamın nedeni tarihi Paris'ten, Roma'dan, Barcelona'dan, Prag'dan daha eski olan bu kadim şehrin kalbine, hiç acımadan defalarca bıçağı saplamamız oldu. Daha da ilginci bu saplanan bıçakların ne kadar yanlış olduğunu konuşanlar bıçak eline geçtiğinde intikam alırcasına saplamaya her tarih devam etti. Bu şehirde ne tarihi eser ne silüet ne de çocukluk anısı bıraktık.

Bir ara Boztepe'ye çıkın ve şehri üstten içinize sindirerek izleyin. Mahallenizi düşünün, anıları aklınıza getirin, daha sonra da Yoroz Burnuna doğru sakin bir şekilde bakın. Ve gözlerinizi kapatın, hafif esinti yüzünüze vursun; şehrin kokusunu ve anıları içinize çekin. Trabzon’u dinleyin; bakın ne diyecek size? 

Şimdi ben onu yapıyorum, Trabzon’u dinliyorum. "Sakın sevmeyin beni!" diyor. Siz bu haykırışı duyuyor musunuz? Ama biz duymadık! Duyanlarımız da dinlemedi! Şehir, bizi kendine aşık etti; biz de aşık olduğumuz şehrin içine ettik! Ne üzücü değil mi? 

Kor gibi yanan bir vicdan, iflah olmaz bir pişmanlık kaldı geride. Yüzlerce cevaplanmamış sorular... Bazen içimden geçiriyorum "Acaba insansız daha mı iyi olurdu Trabzon?" diye! Hepimiz ihanet ettik bu şehre. Bizim için hala umut var mı inanın bilmiyorum. Nerede bir hata yapmışsak sonra da unutup gittik. Bazılarımız  vicdanlarında hissediyordur yaşadığımız acıları. İşte bu Trabzon sancısıdır! 

Trabzon, sancı acısı çekmesin de ne yapsın? Dünyanın en eski limanını kaybetmenin acısını çekti bu şehir. Sümela Manastırı'ndan çok çok daha eski, Moloz'da bulunan, ancak ortaya çıkarılması için hiçbir çaba sarf edilmeyen,  hatta mümkün olsa kayıtlardan silinerek ortadan kaldırılmaya çalışılan antik limandan da çok, çok, çok daha eski bir liman! Bu liman yaklaşık MS 130 yılında yapılmıştır. Evet, yanlış okumadınız! MS 130 yılı... Yani 1893 yıl önce yapılmış Hadrian Limanından bahsediyorum! Bu varlığını kaybeden şehir acı çekmesin de ne yapsın? 

Kemerkaya Mahallesi’nde bulunan St.Gregoire Katedrali ve Gürcistan kralı Solomon'un mezarının yıkılmasına şahit olan bu şehir acı çekmesin de ne yapsın? Meydandaki opera binasını hiç acımadan yok eden idarecileri gördü Trabzon! Kanlı bıçağı kimlerin elinde görmedi ki bu şehir! Şehre hizmet edeceğim diyenlerin defalarca ihanetine uğradı. Yol için güzelim sahillerinin yok olmasına şahit oldu. 

Biz, şehir olarak ne yapıyoruz bize sunulan bu turizm mucizesi karşısında? Ne yapıyoruz biliyor musunuz? Deve kuşu taklidi yapıyoruz! Trabzon'u kurtaracak, ekonomisini düzeltecek, antik şehir kodlarımızı kanıtlayacak, dünyanın her tarafından turist akacak mucizevi eserlerimizi canla başla, ısrarla yok etmeye devam ediyoruz. 

Bu şehirde yüz yıl geri gittiğimizde kendimizi yüz yıl ileride buluyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü bu şehri yüz yılda yerle bir ettik ondan! Ne tarihini koruyabildik ne de kültürünü! 

Daha çok yazabilirim.