TRABZON'A ELLERİYLE VERECEKMİŞ!
İlk bakışta bu açıklamalar alkışlanacak gibi görünse de aklı olanların Yıldırım'ın bir yol aradığını da görür.
Çünkü açıklamalarında üst üste oturmayan şeyler var. Örneğin hükümet Gezi'nin bir darbe girişimi olduğunu ve bunun başını Koç grubunun çektiğini söylüyor. Aziz ise darbe girişimi tesbitiyle hükümetle benzeşiyor ama Ali Koç benden sonra başkandır diyerek bu kez darbeciden yana tavır sergiliyor.
Yani "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" anlamında yanılsamalar yapıyor.
18 Eylül'deki mahkeme şike derse diye başlayan cümlelerin arkasında acaba verilecek kararı biliyor mu gerçeğini aramak hiç de kehanet olmaz. Tapeleri delil olmaktan çıkaran bir anlayışla yargılanacak olan Aziz Yıldırım, bazı teknik takiplerin, görüntülerin hukuksuz elde edildiği gibi safsataya yaslanarak bu işten aklanarak çıkacağına kanaat getirmiş ki bu açıklamaları yapıyor.
İnsanların birbirine girdiği zaman dilimlerinde "Yaptıysam Fener için yaptım" diyen zihniyet şimdi kumpasa ve darbeye işi evirerek Trabzonsporluların gözyaşları üzerine oturmaya çalışıyor.
Devlet büyüklerimize ağza alınmayacak sözcükler kullandığını yine hükümetin yayın organı olan Güneş Gazetesi yazmıştı. O gazeteyi mahkemeye vermeyen, oradaki ifadeleri kendisine hakaret saymayan bir zihniyet bir güvencesi olmadan "Kupayı ellerimle Trabzon'a vereceğim" der mi?
Evveliyat, hal ve gelecek muhasebesini yapabilenler, demeyeceğini anlar..
Evet taraftarının gücüyle şimdiye kadar işi savsakladı. Şimdi de mahkemeden beraat ilamı alarak vaziyeti kurtaracak. Mahkemeden sonra "Ne yapalım mahkeme bizi akladı, suç yokmuş, tarlaların yeşillenmesini, inşaat işçileri meselesini biz fantezi olsun diye konuştuk" bu nedenle kupa bizim diyecek.
Bu ülkede "Gücün hukuku olduğu" bilinen bir gerçek. Hele yaptıklarını kumpasa ve paralele havale ettin mi mesele kalmaz. Tabii daha düne kadar "Bu işi size cemaat mı yaptı" diye Yıldırım'a sorulduğunda "Hayır, cemaat değil" diyen Yıldırım’a şimdi hidayet gelmişe benziyor.
Biz paralelin de gayrımeşru hak elde edenlerin de hep karşısında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Bizim karşı olduğumuz diğer şey ise alenen bir davayı ‘böylesi uygun deyip’ bir yapıya dayayarak oradan hakikati kurutmaya çalışmayadır.
Zaten şike yargılanırken ‘şu konuşmaları yaptınız mı’ dendiğinde itiraz da etmemişlerdi. Sadece "Herkes yaptı, biz radara yakalandık" limanında demirlemişlerdi.
Ha belki yanılırız da mahkeme hakikati tutup kaldırır. Biz de o zaman o mahkeme heyetinin elini öper haklarını teslim ederiz.
Çünkü biz haktan yanayız, azizlerden değil..