Kısa adı TGA olan Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı, Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde kurulmuş turizm bileşenlerinden acente otel vb. işletmelerinin üyelerince genel kurulca bölgesel olarak seçilmiş üyelerinden oluşan bir kurum. Her bölgenin turizm işletmelerinden kapasiteleri uyarınca seçilen temsilcilerin oylarıyla bölgeleri temsilen yönetim kuruluna bir üye görevlendiriliyor.
Karadeniz bölgesini temsilen geçen yıl Samsun'dan bir temsilci TGA yönetimine girmişti.
TGA’nın amacı bölgesel anlamda turizm potansiyelini harekete geçirme adına tanıtım ve diğer konularda katkı sağlamak.
Genelde Karadeniz özelde ise Trabzon’un bu katkıdan yararlanamadığı konusunda çokça eleştiriler geldi.
Öyle ki turizm işletmeleri özellikle Trabzon’da ilin potansiyelini arttırma anlamında yapılan etkinliklerde yine ellerini taşın altına koymak zorunda kaldılar.
Yeni kurulan TGA’nın mali kaynaklarının işletmelerin cirosundan kesilen paylardan oluşmasına rağmen gerek yurt içi ve gerekse yurt dışı tanıtımlarda bölgenin lokomotifi olan Trabzon'un yararlanamadığını belirten turizmciler, yönetimde yer almak adına Trabzon Oteller Birliği Başkanı Mustafa Dündar ismi üzerinde anlaşma sağlayarak çalışmalara başladılar.
TGA yönetimine Karadeniz temsilcisi olarak adaylığını açıklayan Mustafa Dündar yaptığı basın toplantısında, “Yatak kapasitesi Trabzon’da, tesis kapasitesi Trabzon’da, birikim olarak da Trabzon’da ama temsil Samsun’daydı. Biz ödediğimiz paydan bir şey alamadık. Önceliğim Trabzon, sonra projesi olan bütün vilayetler için bu katkıdan faydalanalım.
Bizim ödediğimiz paylardan Trabzon’un katkı alması gerekiyor. Bu bir fırsat, ben bu fırsatı değerlendirmek için aday oluyorum.” diye görüşlerini belirtti.
Dündar, “Konaklama vergisi Avrupa’da yıllardır uygulanan sistem. Her turistten girişte alınan ücretin artı değer ücreti 1 Euro veya 5 Euro arasında alınan bu para direkt belediyelere gider. Şehrin temizliğini, turistik değerlerini korumak amacıyla olan vergi türüdür. Bizde olan Konaklama Vergisi, markalarla anlaşması ve markanın işletmeden marka payı adı altında gelir almasının bire bir aynısı. Devlet bunu yapmamalı. Devlet nasıl olur da, benim kazancıma ortak olup direkt ciromdan yüzde 2’lik pay alabilir. Olması gereken girişteki turistten ödediği ücretten alınması ve bunun belediyeye aktarılması ve belediyenin de ona göre çevre düzenlemesi yapmasıdır. Ama yine de bunu doğru uygulayamıyoruz. Yatak, tesis, birikim, kapasite bakımından en zengin il olarak temsiliyette etkin olamadığımız gibi bizim cirolarımızdan ödenerek oluşan bütçeden de pay alamadık.” diyerek, seçilmesi halinde Karadeniz Bölgesi ve ilimiz için hak ettiği katkıyı alma adına gayret edeceğini belirtti.
Aslında pratikte turizmcinin cirosundan tahsil edilen parayla yine turizme hizmet etmesi prensibiyle oluşturulan TGA, özellikle bölgesel tanıtımlarda illere inisiyatif tanımalıdır.
Çünkü o bölgeyi, o ili, potansiyeli; yönetici ve turizmcilerinden daha iyi bilen olamaz. Merkezi kararlarla, ısmarlama tanıtım materyaller ve destinasyonlarla turizmin pazarlama kısmında illerin beklenen verimi alması mümkün değildir.
Türkiye’nin ulusal bir tanıtım stratejisi mutlaka olmalıdır. Ama her bir bölge ve ilin bambaşka hikâyeleri, tarihi ve turistik doğal zenginlikleri vardır. İlde TGA tam da burada devreye girip bölgesel işbirliğini geliştirme adına kaynak aktarımında bulunmalıdır.
Trabzon’un güçlü turizm alt yapısı, kültürel ve doğal yapısının yanı sıra bölgesel işbirliğine uygun hinterlandı ile Karadeniz'i TGA’da en iyi şekilde temsil edeceğine inanıyorum.
Temsiliyet önemlidir.
Eğer hakkını verirsen.
Teslimiyet ise “idare-i maslahat”tır...
TGA yönetimine Karadeniz Bölgesini temsil etme adına aday olan Mustafa Dündar’a başarılar diliyorum.
TRABZON LİSESİ KURULURKEN HALK EKMEĞİNI PAYLAŞMIŞTI
1879 yılında Sırrı Paşa Trabzon’a vali olarak atandığında azınlıkların eğitim alanında çok ilerde olduklarını lise seviyesinde okullarının bulunduğunu (Bugünkü Kanuni Anadolu Lisesi Rumların lisesi idi), Türk çocuklarının ise Rüştiye’den (Ortaokul) başka okullarının bulunmadığını, bunun da Türk çocuklarının iyi bir eğitim almasını engellediğini tespitinden sonra,
1883 yılında ikinci valilik döneminde bu eksikliği gidermek için çalışmalara başladığını, lisenin yerinin kamulaştırılması ve yapımı için ekmeğin rayiç fiyatına 2, etin ise 5 kuruş zam yaparak Trabzon Lisesi’nin yapımına harcanacak ödeneği temin etmeye çalıştığını,
bu arada Metropolid başta olmak üzere şehirden bazı kişilerin itiraz ettiğini (Metropolitin itiraz sebebini tahmin edebiliyoruz.),
Lisenin yerinin merkezden çok uzakta olduğunu öne sürerek itiraz edenlere de bu bölgenin (Kavakmeydanı, cirit meydanı)Trabzon’un en müsait yer olduğuna, okulun “leyli” yatılı olacağından etrafının boş, alanının geniş olması gerektiğine ikna ettiğini,
Trabzon Lisesi Mezunları “Evlad-ı Vatan” olarak diplomalarının harcında Trabzon halkının her lokmasından alınan yardım paralarının hakkı olduğunu bilerek gördükleri “tahsil” ile ülkesine yaptıkları hizmetle ödediklerini ve ödemeye devam ettiklerini düşünüyorum.
O yıllarda Trabzon’da özellikle Rum cemaatinin donanımlı okullarına karşılık halkın ekmeğinden alınan ilave vergilerle toplanan paralar Trabzon Lisesi'nin yapımında büyük katkı sağlamıştır.
Trabzon halkı geleceğin garantisi olan gençlerin yetişmesi adına, bütçesinden eğitim yuvası olarak ülkeye, yöreye ve Trabzon’a büyük hizmetler verecek olan lisenin kurulmasında ekmeğinin bir parçasını paylaşmıştı.
Ve o paylaşılan bir lokma ekmekle ülke nice yetişkin gençlerin sayesinde bugünkü seviyelere geldi.
Trabzon Lisesi bu kentin ilim irfan ocağı olarak daha nice yıllar eğitime hizmet ederek, o bir lokma ekmekten feragat ederek kurulan yıllardaki aynı heyecanla hizmetini sürdürecektir...
GÜLBAHAR HATUN TÜRBESİNİ EGZOZ DUMANINDAN KURTARMAK
Gülbaharhatun Türbesi yolun üzerinde.
Araçların egzos dumanı taşlarını kirletiyor/karartıyor...
Bir insan ancak geçebiliyor yaya geçidi (!)diye adlandırılan yerden.
Bir Fatiha okumaya kalksan araç gürültüsü egzoz dumanı rahatsız eder...
Uzun yıllar Trabzon’da Valilik yapmış Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli padişahlarından Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbaharhatun’un mefdun olduğu türbeyi trafik gürültüsü ve kirliliğinden kurtaracak bir çalışma/proje düşünülür mü acaba?
Gülbaharhatun Türbesi Trabzon’un en önemli Türk İslam eserlerinden biri.
Camisi ile birlikte bulunduğu mahalleye de adını veren türbe, ilin en işlek yoluna nerdeyse sıfır mesafede kalmış, hali ile egzoz dumanı ve araç gürültüsüyle baş başa bırakılmış vaziyette.
O bölgede yeni bir yol düzenlenmesi düşünülüyorsa Türbe’nin bu sıkışık haline bir çözüm bulunmalı...
Gülbaharhatun kim?
Yavuz Sultan Selim’in annesi, Kanuni Sultan Selim’in babaannesi, II. Beyazıd’ın eşi...
Ecdada saygı...
Ama sözde değil...
Evet, Gülbaharhatun türbesi, egzoz dumanlarından kurtulmayı bekliyor...
Türbenin kararan taşları zaman zaman temizlense de giderek incelmekte, orijinalliğini bozmakta.
ÖNCE NAKİL SONRA BEBEK
Prof. Dr. Alper Demirbaş kendi sayfasında bir fotoğraf paylaştı.
Çok içten, çok anlamlı bir fotoğrafta gülen yüzlerle birlikte mutluluğun resmini ortaya koymuş hocamız.
Alper Demirbaş organ nakli konusunda dünyaca ünlü bir hekimimiz.
Şu ana kadar yüzlerce böbrek ve karaciğer nakillerine imza atmış.
Başarı oranı olağanüstü.
Her ameliyat sonrası yorgunluğunu hastaları ve yakınlarının, “Hocam ellerinize sağlık, Allah razı olsun.” duaları ile atıyor üzerinden.
Ama bu seferki yorgunluk atma bir ömre bedel...
Fotoğrafta dört kişi görüyorsunuz.
Biri bebek...
İkisi bebeğin anne ve babası...
Diğeri de Alper hocamız...
Peki bu fotoğrafı anlamlı kılan, mutluluğun resmini oluşturan özelliği ne?
6 yıl önce böbrek nakliyle hayata tutunan aile bir çocuk sahibi olunca, Alper hocayı ziyarete gelmişler...
Önce hastane koridorlarında başlayıp sonrasında Alper hocanın maharetli elleriyle sağlığına kavuşmasıyla başlayan bu yaşanmış öykü, çiftin bebeklerini kucaklarına alması ile düğün bayrama dönüşmüş...
Bebek Alper hocanın kollarında sevgi yumağı içinde hayata gülümserken hayata dair anlamlı bir an ölümsüzleşiyordu.
İyi ki varsınız Alper hoca ve Türk hekimleri...