Gelişmiş ve modern toplumlar kalkınma planlarını hazırlarken tüm sektörler için en az ileriye doğru uzanan yılları dikkate alarak 10 – 20 ve 50 yıllık gibi projeksiyonlar yaparak olası risklere karşı güçlü bir öngörü ortaya koymak anlamında master planlar hazırlayıp; bu planlara bağlı olarak karlı fikirler üreterek kalkınma projeleriyle örtüşen üretim hedefleri ortaya koyarlar. Bunu yaparken önce Dünya geneli, sonra ülke durumu, daha sonra bölge özeli ve en son olarak ta yerel faktörler dikkate alınır. Çünkü üretilen her ürün günümüzde yerel, bölgesel ve özel olmaktan çıkıp Dünya ürünü olma hedefine doğru hızla gitmektedir. Eğer bu risk taşımayan bir gıda ürünü ise stratejik önemi daha da artmaktadır.

Bu durum hem dünya ürünü olup, hem de stratejik konuma gelme teknolojik bilgi ile evrensel ekonominin iletişim kurmasıyla yakından ilgilidir. İşte bu açıdan dünyada stratejik ürün üretip pazarlamada rolcü olan devletler ve holdingler küreselleşme söylemleriyle üretim yerine tüketim toplumu yaratma çabalarını hızlandırmışlardır. Bu bağlamda milli, stratejik ve bir dünya ürünü olan fındığın başına gelenler de bundan başka bir şey değildir. Çünkü küresel rekabette ön plana çıkarak vizyon oluşturma çabalarını sürdüren holdingler ünlü bilim adamlarını, etkin gazeteleri, televizyonları, internet sistemlerini, ve benzeri iletişim olanaklarını, yetenekli gıda ajanlarını en güçlü bir tarzda kullanarak hem toplumları ve hem de karar verici mekanizmaları kendi propaganda mecralarına çekip; istedikleri kanun, tüzük ve yönetmelikleri çıkararak sömürü mekanizmalarını devam ettirmektedirler.

Türkiye, Dünyada üretilen fındığın % 75’ine sahip iken bu fındığı pazarlamada ciddi sıkıntılar çekerken Amerika’nın; Brezilya’da Türkiye’deki fındık dikili (563000 hektar) alanın üç misli fındık plantasyon alanları oluşturması, Almanya’nın tüm girdilerini karşılayarak komşumuz Gürcistan’da fındık dikimini teşvik etmesi, İtalya, İspanya ve diğer ülkelerde fındık üretiminin artırılmasının küreselleşmeye bağlı ve Türkiye’nin ürettiği fındığı pazarlayamamasından başka bir anlamının olmadığı anlaşılmaktadır. Fındık Türkiye’de yaklaşık 8 (sekiz) ilde üretilmekte olup, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülkesinde ve hiçbir ürününde böyle dar bir alanda üretilip te dünya üretiminin % 75’ini elinde bulunduran fındıktan başka bir ürün bulunmamaktadır. Kaldı ki bu ürün yılda yeni parayla ülkemize 2 – 3 milyar dolar döviz kazandırmakta olup, ihraç edilen tarım ürünleri içerisinde en fazla gelir getiren bir üründür. Hem ülkemiz ve hem de bölge ekonomisine sağladığı GSYİH bu miktardan kat kat fazladır. Buna rağmen geçmişte ürün değişim projesiyle 100 bin hektar fındık dikili alanın söktürülme girişimleri üretici tarafından hiç alaka görmediğinden dolayıdır ki hükümet üreticiyi cezalandırma anlamında yılların sosyal oluşumu olan üretici örgütü FİSKOBİRLİK’i birliklerin kriz dönemlerinde zarardan kurtarılmaları için oluşturulan birlik fonunda biriken paradan yararlandırmayarak zayıflamasını ve daha sonra işlevsizleştirilerek üreticiyi TMO’ya mahkûm etmiştir. Üreticiye 2014 – 2023 yılları arasında dönüme 176,00 TL destek vererek konuşmalarını ve hükümete karşı olası kitlesel eylemlerin önünü de kapatmıştır. Bu şekilde iktidarın fındıkta taban fiyat belirlememe inadıyla da üretici tamamen tüccarın inisiyatifine bırakılmıştır. Tüccar her zaman düşük fiyattan fındık almak için rekoltenin yüksek olmadığı durumda bile yüksek tespit edilmesini istemektedir. Bu yıl dahi fındık hasadına iki ay gibi bir zaman olmasına karşın, fındık rekoltesinin yüksek gerçekleştiği söylemlendirilmektedir. Üretici ile tüccar arasında denge unsuru sağlanmadığı sürece de üretici aleyhine ve emeğin incitici tarzda zayıflatılması kuvvetli olacağı görülmektedir. Daha açıkçası bir gerçeklik olarak sorulması gereken soru “FINDIK KİME KALACAK?” sorusu olup, bununda cevabı tüccar şimdiden vermiştir. Bu durum üreticide sosyal bir kırılganlık oluşturarak ilimizde göç travmasını tetiklerken Trabzon’daki sivil toplum örgütleri ve başta iktidar milletvekilleri olmak üzere, diğerlerinin seslerinin çıkmaması anlaşılabilir değildir. Bu durumun fakirleştikçe küçülen ve ayrışarak sayıları artan üreticilerimiz tarafından değerlendirileceğini düşünüyoruz. Ayrıca üreticilerimizin kendilerinden kesilen stopajlarla yapılan ulusal varlıkların satışının yoğunlaştığı dönemde yükselen toplumsal tepkiye karşı eski Sayın Başbakan böbürlene böbürlene tepkisini ortaya koyarken “ben ülkemi pazarlamakla mükellefim, pazarlamaya da devam edeceğim” diyerek gelişen dirence meydan okuyordu. Şimdi sormak lazım, Sayın Başbakanım (Şimdiki Cumhurbaşkanım) kaç yıl oldu “FINDIĞI” niçin pazarlamıyorsunuz?

Türkiye fındığını sadece AB, EFTA (İsviçre - Norveç) ülkeleri ve diğer ülkeler olmak üzere pazarlarken, pazar alanının sınırlı tutulması fiyatın yükselmesini önlemeye yönelik bir emperyalist ihanettir.

SONUÇ

Avrupa ülkelerinde 2023 üretim yılında fındık genelde 9 Avrodan yani TL olarak 310,00 TL’den satılıp bunun yanında yaklaşık % 40 devletten destekleme alırken ülkemizde üreticinin tepkisizliğinden yararlanarak tüccarın 2023 yılında açıklanan taban fiyatına göre uzun süre 65,00- 70,00 TL’den fındık alınması insani açıdan kabullenilebilir bir olgu değildir.

Hazırlanan bu maliyet analizinde de arazi değeri de dikkate alındığında anlaşılacağı üzere ülkemizde 2024 yılı girdi fiyatlarına göre bir kg fındığın maliyeti 165,00 TL olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu maliyete karşı üretici fındığını en az % 25 kar marjıyla 41,25 TL + 165,00 TL = 206,25 TL’den satması gerekir ki gelecek yıl da ülke ekonomisine katkı vermek için yeniden üretebilsin. Bu şekilde durum gerçekleşmediği takdirde üretici evinden bahçesine fındık toplamaya inerken cebinden fazladan para vermek durumunda kalacaktır. Onun içindir ki yıllardır fındık üreticisi gelişmemiş ve geliştirilmemiştir. Onun için;

1.             Fındık fiyatı rekolteye göre değil maliyet analizine göre belirlenmelidir;

2.             Rekolte yüksek olduğu taktirde fiyat maliyet analizinin altına düşerse aradaki farkı Devlet sübvanse etmeli;

3.             Devlet üreticinin örgütlenmesine yardımcı olarak iç ve dış alımcılar karşısında değer fiyattan ürününü satmak için denge unsurunu kendisi oluşturmalı;

4.             Zorda kalan üretici örgütlendiği taktirde alivre satışla baş başa kalmaktan kendi kendini koruyacak ve güçlü duruma gelmiş olacaktır;

5.             Zaman faydasından yararlanmak için devlet lisanslı depolama sistemine geçilmesini zorunlu kılmalı;

6.             Tarım ve Ticaret Bakanlığı, fındığı pazarlamak için güçlü bir lobi faaliyetleri yürütmeli;

7.             Organik fındık üretimi yaygınlaştırılmalı;

8.             Üretici fındığın yanında ürün çeşitliliğini ve gelirini artırmak için devlet destekli paralel tarımı geliştirmeli;

Artan Eğitim Masrafları, Velileri Zorluyor: 2024-2025 Dönemi Zamları Hayatları Etkiliyor Artan Eğitim Masrafları, Velileri Zorluyor: 2024-2025 Dönemi Zamları Hayatları Etkiliyor

9.             Fındıkta iyi tarım uygulamalarına (kaliteli yani standardizasyonu yüksek fındık üretimi) geçişin özendirilmesi;

10.         Örgütlenme konusunda devlet yayım hizmetleri ile eğitimi artırdığı taktirde örgütlenme bilinci artarak aktif katılımın sağlanacağı;

11.         İhracatta sınırlı ülkelerle yetinmeyerek yeni yeni ülkelere açılım sağlanmalı;

12.         Yaşlı fındık bahçelerinin gençleştirilmesi ve çeşit içi klon seleksiyonunu yapılmak için devlet öncülük etmeli;

13.         En kısa sürede FİSKOBİLİK’in acilen rehabilite edilmesi, eğer bu sağlanamıyorsa benzer yapıda bir örgütlenme hayata geçirilmelidir. Çünkü bu örgütlenmeyi yapacak kültür potansiyeli fındık üreticisinde mevcuttur.

14.         Hasat edilen fındığın kendi yerelinde işlenerek üreticinin gelirinin artırılması sağlanmalıdır.

Muhabir: Gözde Üçüncü