Tıbbiyeliler:
Onlar Kurtuluş Savaşı’mızın gizli kahramanlarıydılar, pek öne çıkmamış isimsiz kahramanlar.
Kurtuluş Savaşı yıllarında tıbbiyeliler; bir taraftan mesleklerini icra ederken, diğer taraftan “Kuva-yi Milliye” ve “Müdafaa-i Hukuk” teşkilatlarında çalıştılar.
İsimsiz kahraman tanımlaması aslında biraz da alışıla gelmiş bir tarz, yoksa Tıbbiyeliler’in tamamına değilse bile bir çoğuna İstiklal Madalyası verilerek Türk milletinin gönlünde “Ölümsüz Kahramanlar” olarak rütbelendirilmişlerdir.
Tıbbiyeliler’in kutsal mücadeleye katılması bakın nasıl gerçekleşti…
Mondros’tan hemen sonrası; 13 Kasım işgalci donanmalarının toplarını Selimiye Kışlasına ve Haydar Paşa Tıbbiye’sine çevrilir. (Çapa Tıp Fakültesi’nin atası) İngilizler Tıbbiye Okulu’nu işgal ederler ve öğrencileri çatı katına sürerler. Tıbbiye öğrencilerine her türlü hakareti uygulayarak akılları sıra onları sindirmişlerdir.
Ancak Tıbbiyeli’ler çabuk toparlanırlar, “Ayın Pe” gizli teşkilatına mensup 15 tıbbiyeli delikanlı, bir gece Fenerbahçe’de ki İngiliz cephaneliğini soyarak, kaçırdıkları malzemeyi bir binanın bodrumuna saklarlar. Daha sonra da Anadolu’ya-Milli Mücadele’ye aktarırlar.
14 Mart 1919’ da Darülfünun’da Tıbhane-yi Amire’nin kuruluşunun 92. Yıl dönümü kutlamaları için bir tören düzenlenir. Kızılhaç temsilcilerinin ve gazetecilerin bulunduğu bu toplantıda söz alan Dr. Memduh Necdet Bey “İstanbul bizimdir, çünkü şehitler ve tarih buradadır” haykırışıyla bir tıbbiyeli başkaldırısı sergilemiştir.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali sırasında, “kahrolsun Venizelos” diye bağırdığı için süngülenip şehit edilenlerden biri de tıbbiyeli Dr. Şükrü Bey’dir.
Mustafa Kemal’i Samsun’a götüren Bandırma Vapurunda ki isimlerden biri de Dr. Refik Saydam’dır.
Sivas Kongresi’ne İstanbul üniversitesi gençliğini temsilen katılan ve mandayı şiddetle reddederek “Ya istiklal Ya Ölüm” diye haykıran bilge insan Tıbbiyeli Hikmet’tir.
Onlar Kurtuluş hikayemizin iki cephesinde de mücadele eden kahramanlardır. Tabii ki bununla da bitmez, Kuruluş hikayemizde de onların izleri vardır. Zira; savaş sonrası ülkemizi kasıp kavuran çiçek, kolera, sıtma, tifüs, verem vb gibi salgınlara karşı bir kurtuluş savaşı daha kazandılar. Refik Saydam ile birlikte halk sağlığını korumak amacıyla “Hıfzıssıhha” oldular.
“Beni Türk doktorlarına emanet ediniz” güvenini oluşturdular.
***
Ve şimdi yeni bir Kurtuluş hikayesinin kahramanlığına soyundular. Tarih göstermiştir ki Türk doktorlarının elinin değdiği alanlarda zafer mutlaktır.
İşaretler de bu yöndedir; “her türlü ilacı benim üzerimde deneyebilirsiniz” diyerek, Covid-19 ile mücadelede tarifsiz bir özveri örneği ortaya koyarak rahmetli olan Dr. Cemil Taşçıoğlu, bu mücadelenin “ölümsüz tıbbiyeliler” zincirinin ilk halkasını oluşturdu.
Ardından, Cemil Taşçıoğlu’nu takip eden ve sayılarını tam bilemediğim doktorlarımızın “ölümsüzler halkasına” eklendiklerini duyduk. Ve onlarla birlikte mücadele eden diğer sağlık çalışanları…
Onlar; her türlü olumsuzluklara ve bir türlü bitmek bilmeyen siyasi çekişmelere rağmen güven vermeye devam ediyorlar.
Onlar; adeta “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” tutumu sergiliyorlar.
Onlar cephedeyken gözü kara mücadele edileceğini çok iyi biliyorlar.
Onlar ekran doktorluğunu değil, klinik doktorluğunu, mücadele doktorluğunu seçiyorlar.
Onlar ücretin ya da payenin peşinde olmayı değil, yeni bir kurtuluş hikayesinin kahramanı olmayı deniyorlar.
Onlar bir kez daha tarih yazacaklar biliyorum.
***
Hatırlar mısınız? Doktorlar ve öğretmenler toplumun çok saygın karakterleriydi.
Küreselleşme, popüler kültür, yozlaşma, toplumsal kakofoni, bireycilik vb. toplumun bu iki temel yapı taşlarına dönük bir saldırı uyguladı. Doktor ya da sağlıkçı dövmek neredeyse moda olmuştu ülkemizde. Tarih bilmek, bilime saygılı olmak çok önemli çok.
Doktorlarımız ve mücadele arkadaşları, sizin başarı hikayeniz burada bitmeyecek biliyorum.