Yazar Richard Sennett, Taş ve Ten kitabının yazılış hikayesini şöyle özetliyor; "Bu tarihi yazmama güncel bir sorun karşısında kapıldığım şaşkınlık vesile oldu: Modern binaların çoğunu lanetlemiş gibi görünen duyusal yoksunluk; kent ortamını sakatlayan sıkıcılık, monotonluk ve elle tutulur kısırlık."
Şehir ve insan birbirini tanımlayan ve tamamlayan bütündür. Toplumların fiziki çevreleri ne kadar sağlıklıysa bireylerin fiziksel sağlıkları o kadar sorunsuzdur. Şehirler, psikolojik, fizyolojik, fenomenolojik, tarihi ve sosyolojik olarak toplumlar üzerindeki etkisini sürekli dayatır. Sennett’in "Taş ve Ten" kitabında bahsettiği ve modern döneme hakim olan beden-mekan iletişimsizliğidir. İnsan bedeni ve mekan arasında olması gereken aktif bağın modern binalarda göz ardı edilmiş olmasıdır. Modern binaların sahip olduğu duyusal yoksunluk ve yalnızlık üzerinedir. Günümüz yaşantısının bireylerde uyandırdığı hastalıklı hapsedilmişlik ve yalıtılmışlık duygusu "Hız" kavramıyla ilgilidir. Gelişen hız teknolojisi yeni periferiler yaratmıştır, bireyler şehir merkezlerinden uzaklaşarak şehirlerin çeperlerine yerleşmeye başlamışlardır. Düşünülmeden yerleşime açılan bu alanlar, gerek belediyelerin, gerek şehir plancılarının dahil edilmeden oluşturulan yaşam alanlardır. Bu yeni yaşam alanları bireylerin birbirinden, fiziksel olarak yaşadıkları alandan ve aynı zamanda mekan algısından da kopukluklarını beraberinde getirir. Toplumlar artık yaşanılan sorunlar karşısında izole birer seyirci haline getirilir.
"Halkı seyirci haline getirmek, iktidarın gerçek biçimi olan bir yabancılaşmayı sürdürmektir."
Ten ve Taş | Richard Sennett
Hız kavramının bu mekansal değişime etkisi büyük olmuştur. Hız, bireylerin kişisel tarihleriyle ilgili hikayelerle ilintilenir. Yeni kuşaklar; mekan, mahalle, sokak ve bellek mekan kavramlarını bilmiyorlar. Çünkü sunulan izole mekanlarda ve cep telefonlarıyla bir çeşit yalıtılmışlık içinde yaşıyorlar.
Orta yaş ve üstü bireylerse mekanlar sayesinde yaşama tutunuyorlar. Nostalji onlar için bir çeşit gereklilik.
Bazı fotoğraf, tenimize değen güneş ışığı gibi bizi aydınlatır. Taş ise belleğimizin yazıtlarıdır. Bir fotoğrafa bakarken, yoksunluk hissediyorsan bu hâlâ şehrimize yabancılaşmadığımız duygusudur. Bazı duygular sağlıklıdır ve toplumlara iyi gelir.
Bir şehrin fotoğraflarına bakarken aslında kendimize bakarız.