“Nefesim kesildi.”
1953 yılında İstanbul’da doğan ressamımızın yaptığı bir resim üzerine bu sözleri söyler Toronto Üniversitesinden Profesör John Kennedy. Ressamımız resimlerinde perspektifi öyle güzel kullanıyordu ki profesör hayran kalmış gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Profesör Kennedy ressamımızı İtalya’nın Floransa kentinde karmaşık geometrisi ile bilinen bir vaftizhane binasının önüne getirir. Bu binayı seçmesinin sebebi perspektifi keşfeden Brunelleschi’nin bu binadan yararlanmış olmasıdır.
Profesör Kennedy, ressamımızdan bu binayı çizmesini ister. “Eğer başarabilirse bu adam olağan dışıdır.” diye belirtir. Ressamımız üç kaçışlı perspektifle binayı çizmeyi başarır.
Yurt içinde ve yurt dışında birçok sergi açan bu olağan dışı ressamımızın başarısı dilden dile yayılır. Ödüllü belgesellere, haberlere konu olur. Ayrıca birçok akademik tez ve makalenin yazılmasının da sebebidir.
Bu ressamımızın adı Eşref Armağan... Doğuştan görme engelli… Gözleri ile değilse de dünyayı parmaklarının ucuyla görebiliyor. Üstelik mecazen değil bilimsel olarak.
Doğuştan görme engelline rağmen oldukça başarılı resimler yaptığından bilim dünyasının da dikkatini çekmiştir. Harvard Üniversitesi’ndeki nöroloji bilim dalından profesörler Eşref Armağan’ın beynini incelemek ister. Bunun üzerine Amerika’ya giden ressamımız bir dizi testten geçer. Eşref Armağan nesneleri parmakları ile detaylı bir şekilde incelerken beyninin görüntü merkezlerinin harekete geçtiği fark edilir. Bu durum bilim adamlarını oldukça şaşırtır. Çünkü o ana dek ancak gözden gelen bilgiler ile beyinde görsel bilginin oluşabileceğini sanıyorlardı.
“Görsellik gözlerimizle gördüğümüzden fazlasını içeriyordu.”
Sonucu bu şekilde açıklıyor Harvard Üniversitesindeki profesörler. Eşref Armağan bilim dünyasına beynin sınırları hakkında yeni bir bilgi vermişti.
Elbette ki bu Eşref Armağan’ın insanları ilk şaşırtışı değildi. Görme engelli camiası dâhil yeryüzündeki aklıselim hiç kimse, doğuştan görme engelli birinin ressam olabileceğini tahmin edemezdi. Bu tahminler ötesi hikâyenin mimarı, önemli bir hayat dersinin de öğretmenidir aynı zamanda. Toplum tarafından biçilen rolün dışına çıkarak imkânsız görülen yeni bir yol inşa etmiştir. Damarları içinde dolaşan sevdanın nereye kadar ulaşacağına kendi karar vermiştir.
“En büyük destekçim babamdı. ‘Hiçbir zaman bıkma, buna çalış. Sen bir gün bütün dünyayı hayran bırakacaksın.’ derdi.”
Bu şekilde anlatıyor babasının kendisine verdiği desteği. Babasının ömrünün bunu görmeye yetmediğini de sözlerine iliştiriveriyor. Muhtemelen bizler de onun resimlerinin hak ettiği değere ulaştığına tanık olamayacağız. Ancak kuvvetle muhtemeldir ki bundan yüzyıl kadar sonra resimleri dünyaca ünlü müzelerde yerini alacaktır.