Sadece Trabzon’un değil ülkemizin de önemli bir kültür varlığı ve turizm çekim merkezi olan Sümela Manastırı üçüncü kez ziyarete açıldı.
Emeği geçen herkese teşekkürler...
Böylesine önemli bir kültür varlığının bulunduğu vadide hiç de hoş olmayan görüntüler açılış günü duyarlı vatandaşların gözüne çarptı ama ne hikmetse ilgili yetkili kim varsa bu duyarsızlığı görmediler.
Manastırın altındaki vadide yeniden yapılan restoran, konaklama binalarının hafriyatı ve çöpleri manastıra yatay giden yolun kavşağından 300 metre yukarıdan Sümela Deresi yamacına, dereye dökülüyor aylardır.
Milli park, Doğal SİT, UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak tescillenmeye aday Sümela Manastırı’nı bünyesinde taşıyan vadiye, herkesin gözü önünde inşaat artıkları dökülüyor.
Milli park, doğal sit, yamaç ve dere yatağı hafriyat döküm sahasına çevrilmiş.
Sorumlular neyin sorumluluğunu taşıyor bilemiyoruz.
Sormazlar mı hiç 1 yıldan fazladır onca inşaatın molozu nereye döküldü.
Her zaman hafriyatın yanından geçerek giden milli park, Çevre İl Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı sorumluları da mı görmediler bu durumu?
Oldu mu şimdi?
Kültür ve Turizm Bakanlığı milyonlarca lira harcasın, Sümela’yı sağlamlaştırsın, o kadar zor bir ortamda kaya düşmelerini önlesin ama manastıra giden yolun vadisine umursamadan hafriyat dökülsün.
Kimin yaptığından çok kimin bu işe göz yumduğu da önemli.
Sivil toplum kuruluşları içinde doğayı koruma anlamında çok faal olan Doğa ve Tarih Derneği halkı bilinçlendirme adına Zigana dağlarından atılan çöplerin denizde yarattığı kirliliği anlatmak için “atma” konulu bir dakikalık filminde Çakılgöl’den atılan naylon parçasının balığın karnından çıkmasını anlatadursun, halktan önce görevi ve sorumluluğu olan kurumların “atık yönetimi” konusundaki duyarsızlığına ne demeli.
Haydi herkes göreve...
Kimleri mi çağırıyoruz göreve?
Bu vadi ve Sümela Manastırı ile kimler ilgili ise.
O kurumlar kendilerini bilirler.
DEĞİRMENDERE “KURTARIN BENİ” DİYOR
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Değirmendere havzası kirlilikten kurtarılmadıktan sonra Trabzon’un tarihi doğal ve turistik imajında hep sıkıntı olacaktır.
Devletin tüneller, düzgün, geniş ve rahat modern yollarla Trabzon/ Erzurum/ İran/Doğu/Güneydoğu hattını sorunsuz hale getirmesine rağmen İpek Yolu’nun hemen başlangıcındaki Değirmendere, içinden çıkılmaz bir kirlilik ve keşmekeşlik yaşıyor.
Bu durum uzun müddet daha sürdürülemez.
2000 rakımlı yüksekliklerden akıp gelen Değirmendere’de muhtemelen canlı hayat kalmadığı gibi taşıdığı atıklarla bugünlerde gündemde olan deniz kirlenmesine de yol açmakta.
Oysa aynı derede hem yüzülür hem de balık tutulurdu çok yakın zamana kadar.
Tarih içinde oluşturduğu vadisiyle birçok kavimlerin geçişine şahitlik eden Değirmendere’nin hem ulaşım hem de ticari rolünün yanı sıra stratejik bir konuma sahip olduğunu da tarihte şahit olduğu birçok olayı incelediğimizde görmekteyiz.
Trabzon Limanı’na inen mallar, kervanlarla Uzakdoğu ülkelerinden gelen diğer ürünlerle takas edilip tekrar yola konulduğunda bu vadi geçişi kolaylaştırıyordu.
Ruslar Trabzon’u işgal ettiklerinde Değirmendere’nin yatağına dokunmadan denize akışı istikametinde hemen sağından Maçka’ya kadar “dekovil hattı” kurmuştular.
Tam Trabzon’a girerken ya da Trabzon’dan çıkarken karşılaştığımız manzarayı şöyle bir göz önüne getirelim.
Nereden aktığını göremediğimiz bir Değirmendere.
Etrafı kalın duvarlarla hapsedilmiş bir akarsu, derenin içine sanayi bölgesindeki yüzlerce işyerinden hiçbir müdahale olmadan akan kanalizasyon, kimyasal, katı, atıklar.
Ve denize doğru yol alan sorumsuz insanların attıkları yetkililerin de müdahil olamadıkları her türlü plastikler.
Ortalama her yıl bir milyondan fazla ziyaretçisi olan Sümela’ya doğru yol alan yerli ve yabancı turistlerin gördüğü ilk manzara maalesef bu kötü görüntüler
Buna imaj diyorlar!
Bizimkisi maalesef “kötü imaj”
1891 yılında yapılmış çok estetik ve bunca sele dayanmış Nemlioğlu Köprüsü de tarihi bir değer olmasına rağmen bu kirlilik içinde boğulmuş vaziyette.
Onbinlerin milattan önceki yıllarda havzasını takip ederek denizle buluştuğu Değirmendere artık görünmez oldu.
Bahtı gibi çoğu zaman kara akıyor.
Plansız, programsız dar bir alana sıkışmış sanayi siteleriyle alt yapısız, çevre düzeninin getirdiği Değirmendere Havzası Trabzon’un geleceği açısından tehlike arz ediyor.
Ya bu havza temizlenip Değirmendere görünür kılınıp eski günlerindeki gibi dupduru akacak ya da Trabzon bu kirlilikle sonsuza kadar yaşayacak.
Değirmendere havzasının korunması artık çok geride kaldı. Kesinlikle bu kirliliğin ortadan kaldırılması gerekir.
İlk görünüş çok önemlidir.
Şehrin girişindeki bu kötü görüntüler “kültür ve turizm kenti Trabzon”a hiç yakışmıyor. Değirmendere’nin çığlığını duyun artık. Coşarsa, taşarsa, kendi işini kendi görmeye kalkarsa ben karışmam.