Şimdi okuyacağınız yazı tamamen gerçek yaşamdan aktarılmıştır.

Artık Haziran 1924 tarihi gelmişti ve Maçka'da belediye başkanlığına ilk başkan seçilecekti. Üç aday vardı. Atanmış Başkan Hafız Fehmi Bey, Mehmet Bey ve Hasan Galip Bey... Yapılan seçimde en çok oyu alan Mehmet Bey Maçka'nın ilk seçilmiş belediye başkanı olarak görevine başladı. Maçka'da ve köylerinde neredeyse yaşayan nüfus kalmamış ve her taraf terk edilmişti. Maçka’nın bu nüfusla ilçe olarak kalması çok zordu.

İlçede usta ve zanaatkar kalmadığından bir şey yapılması imkansız hale gelmişti. Bütün ustalar ve zanaatkarlar Rum olduğundan ilçenin bir anda eli kolu bağlanmıştı. Aylar sonra Komutan Halit, Mehmet'i tebrik etmek için bir tarih vermişti. O tarih geldiğinde Mehmet, belediyede komutan Halit'i bekliyordu. Onunla konuşacağı çok şey vardı. Artık Komutan Halit gelmiş, kapıda karşılaşmışlardı.

“Komutan hoşgeldiniz!”

“Hoşbulduk başkanım!” deyip Mehmet'e sarıldı. Mehmet'le konuşarak belediyeden içeri girdiler. Kalabalık bir grup olmuşlardı. Uzun uzun konuştuktan sonra Mehmet, komutan Halit’e sessizce: “Komutanım sizinle yalnız konuşma imkanımız olacak mı?” diye sordu. Komutan evet anlamında başını sallayarak cevap verdi. Konuşmalar bitmiş, Mehmet’le komutan yalnız kalmışlardı.

“Komutanım Rumların gitmesinden dolayı hiçbir şey yapamaz hale geldik. Bu sorunu nasıl çözeceğiz?”

“Nasıl yani?”

“Şöyle başlayayım. İneklerin doğumuna müdahale edemediğimizden çok buzağıyı ve ineği kaybetmeye başladık. Çünkü bu işi Rum kadınlar yapıyordu; bizimkiler henüz bunu yapamıyorlar. İnşaat yapamaz durumdayız; çünkü ustaların tümü Rum'du ve usta kalmadı. Onu bırak balta ve orak dahi bulamıyoruz; çünkü yapacak ustamız yok. Anlayacağın ustamız ve zanaatkarımız kalmadı. Yetişmesi de uzun zaman alacak! Buna bir çare bulmamız ve hemen uygulamamız gerekiyor.”

“Ne düşünüyorsun? Bunun için bir düşüncen var mı?”

“Var! Askeriyenin ustalarının bir an önce Maçka'da demir ve inşaat yapımını öğretir kurslar vermesini sağlarsanız bizi çok büyük bir dertten kurtarırsınız!”

“Bu nasıl olacak?”

“Ben burada demirciliğe ve inşaat yapmaya hevesli becerikli insanları bulacağım. Sizin ustalarınız bize mümkünse bir ay uygulamalı kurs verecek ve ondan sonra o insanlar yaparak tecrübe sahibi olacaklar.”

“Benden ne ustası istiyorsun?”

“Demir ve taş ustası, bir de veteriner bize gönderirsen hızlıca yol alırız.”

“Bir bakayım!”

“Komutan bu belediye işine sana söz verdiğim için girdim. Herkes sözüne sahip çıkacak; bunu bekliyorum.”

“Yani diyorsun ki bana sahip çık!”

“Hayır, Maçka'ya sahip çık ki Maçka da ülkeye sahip çıksın!”

“Tamam, tamam anlaşıldı başkanım. Hemen bu isteğini karşılayacağım. İstediğin uzmanları sana yollayacağım.”

“Komutan önemli bir sorunumuz daha var!”

“Nedir?”

“Maçka'nın bu eksikleri tamamlanırken ne yazık ki Meryem Ana'nın sahipsiz kalmasından ötürü içindekileri almak için sinsice planlar uygulanıyor ve geceleri kazılar yapılıyor. Birkaçını tespit ettik. Sizden ricam bunu Ankara’ya bildirmeniz olacak. Ankara buna bir önlem almalı!”

“Ben şimdi giderken postaneye uğrar Maçka'da mübadeleye tabi halkın gitmesinden sonra Maçka’da terk edilmiş halde bulunan Meryem Ana (Sümela) Manastırı’nda bir define (kıymetli bazı eşya) bulunduğuna dair Hükümete bir ihbarda bulunurum.”

“Komutan teşekkür ederim!”

Bunun üzerine Başbakanlık'tan Trabzon Vilayeti'ne 18 Şubat 1925 tarihinde bir yazı yazılarak ihbarın değerlendirilmesi istenmiştir. Trabzon Valiliği ise Trabzon Maarif Müdürü’nün başkanlığında konuyu yerinde incelemek üzere bir heyet oluşturmuştur. Söz konusu heyet tarafından Sümela Manastırı’nda yapılan inceleme ve araştırmada taş duvarlar arasındaki mahzende çok sayıda eşya, edevat ve el yazması kitap bulunmuştur.

Manastırda define halinde bulunan bu eserler Asar-ı Atika Nizamnamesi gereğince Ankara Müzesi’ne gönderilmiştir. Define olarak Sümela Manastırı’nda bulunan bu eserlerin bölgeden Yunanistan'a gönderilen Rumlarla hiçbir ilgisi yoktur; çünkü bu eserler mübadelenin sona ermesinden sonra bulunmuştur. Burada bulunan definenin Maliye ve Maarif Bakanlıkları arasında değerlendirilebilmesi için genel vezneye teslimi öngörülmüştür. Ancak bu define içinde bulunan eşyanın Maliye Bakanlığı’na, eski eser niteliği taşıyan kitap ve diğer asar-ı atikanın ise yalnızca müzelerde muhafaza edilebileceği hususunda ilgililerle gerekli yazışmalar yapılmıştır.

Manastırda bulunan definenin listesi:

-Bir adet altın yaldızlı hızma ile kaplanmış bir taç,

-Bir sandık içinde gümüşle altın yaldızlı, üzerinde Rusça yazılar vardır. Mine ve taşlarla süslenmiş tabak takımı,

-Üç kilo 325 gram ağırlığında etrafı kırmızı-yeşil taşlarla süslü ve etrafı işlemeli gümüş haç ve ayağı,

-350 gr ağırlığında altın yaldızlı gümüş ayaklı kupa,

-8 adet, 3’er kilo ağırlığında 7 parça kupa ile bir kaşık,

-2 adet, 1 kilo 150 gram ağırlığında gümüşten mamul kilise şeklinde kahve ve şeker kutuları,

-2 kilo 600 gram ağırlığında gümüş sini,

-1 kg ağırlığında yedi parça gümüş tepsi,

-850 gram ağırlığında gümüş tas,

-600 gram ağırlığında dört adet haç ayağı,

-1 adet sarı haç,

-500 gram ağırlığında 11 adet sapa,

-1 kilo 50 gram ve bir kutu derununda gümüş hırdavat,

-Bir tahta sandık içinde, 2 adet gümüşten Meryem Ana ve haç mühür,

-Bakır muhafaza içinde 3 adet gümüş haç ve mühür,

-Bir adet üzeri taşlı kırık bir haç, bir tarafında 3, diğer tarafında 5 taş noksan,

-Bir adet zümrüde benzeyen fındık büyüklüğünde bir taş.

Şimdi bu eserleri fark yaratacak bir yöneticinin veya siyasetçinin takip edip bulduğunu hayal edin. Hayalinize devam edin ve Maçka Halk Eğitim Binası’nın müzeye dönüştürülerek orada sergilendiğini düşünün. Bütün turlar sadece bu müzeyi görmek için kışın bile gelmeye devam ederdi.

Farkı yaratan insandır! Yeter ki fark yaratacak insanı bulalım! Çok şey mi istedim bir Maçkalı olarak?

Not: Bu eserlerin nerde bulundukları devletçe tutulan tutanakları ve yazışmaları Sayın Veysel Usta’da mevcuttur. İlgilenecekler Sayın Veysel Usta’ya başvurabilir. İyi ki varsın sevgili Hocam!