Trabzon’a yaptığım seyahatten aklımda kalanları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Rize ve Artvin’e hizmet amacıyla yaptırılan havalimanına rağmen Trabzon’a giden ve dönen uçaklardaki yoğunluk sürüyor. Okulların açılmasına, fındık, tatil ve yaz sezonunun bitmesine rağmen THY’nin uçaklarında yer bulmak çok kolay değil.
Giderken bindiğim A320’deki Araplar uçağın yarısını dolduracak kadar çoktu.
Dönüşte B737-800’de de durum eşitti.
Trabzon hattındaki bu yoğunluğu görünce Rize-Artvin Havalimanı’nın ne durumda olduğunu merak ettim. Hiç üşenmedim 6 ay kadar önce açılışına katıldığım Rize-Artvin Havalimanı’nın ne halde olduğunu yerinde görmek için tam 110 km. yol gittim. Ben gittiğim saatlerde havalimanında ne uçak, ne de yolcu yok gibiydi. Gerçeği öğrenmek için aradığım THY Basın Müşavirliği şu bilgileri verdi;
“14 Mayıs 2022’de başlayan İstanbul-Rize Artvin seferlerimiz günde karşılıklı 4 sefer olarak icra edilmektedir.
Ankara- Rize Artvin seferlerine Mayıs ayında başlanmış olup, haftalık 7 frekans, Eylül ayında 10 frekansa; kış tarifesinde (31 Ekim itibariyle) ESB-Rize 14 frekansa yükselecektir.
Sabiha Gökçen - Rize Artvin seferlerimiz ise Rize - Artvin Havalimanı açılışıyla haftada 14 frekans olarak başlamış olup, aynı frekans ile devam etmektedir.”
Yani, işin gerçeği şu ki; Rize - Artvin’deki havalimanına da yeterli uçak iniyor.
Doluluk oranlarını bilmemekle birlikte Trabzon Havalimanı’nın sürmekte olan yoğunluğunu Rize-Artvin Havalimanı ile ilgilendirip, bu tesis için olumsuz bir algı yaratmak doğrusu çok gerçekçi olmaz.
Bir gerçek var ki, 65 yıl önce inşa edilen Trabzon Meydanı, uçak olsun olmasın ışıklarının sabaha kadar yandığı iddia edilen Rize-Artvin Meydanı’nın yanında gecekondu gibi kalıyor diyebilirim. Şimdi Trabzonspor Tesisleri yıkılarak zemin 30 - 40 metre yükseltilerek oraya bir yeni pist yapılması düşünülüyormuş. Ekleme yöntemiyle bu iş ancak bu kadar olabilir.
Doğu Karadeniz turizmine havalimanları açısından baktıktan sonra, Trabzon’a gitmişken yüz yıllar öncesinde büyük bir emekle yapılan ve son yıllarda onarım nedeniyle sıkça kapalı kalan Sümela Manastırı’nı gidip görmemek olmazdı.
Çobanlar ve defineciler tarafından talan ve tahrip edilen manastır, siyasete de konu olup, orada ayin yapılması da yasaklanmış. Manastır, son yıllarda sanki hiç ziyaretçi gelmesin ve sorun da çıkmasın diye mi bilinmez yıllarca devam eden restorasyonlara sahne oldu. Ayrı ayrı şirketlerin çalışmaları nedeniyle ziyarete kapatılan manastırın birinci avluya kadarki ilk kısmı, 2019 tarihinde ziyarete açılır. Ardından 24.01.2019 tarihinde yapılan yeni ihalenin iş bitim tarihi 18.07.2020 (500 gün) olmasına rağmen ben ziyaret ettiğimde şirket personelinin çalışmaları sürüyordu.
Görülen şu ki senelerce bir şirket gelmiş bir şirket gitmiş. Devlet de milyonlarca lira para ödemiş, ama iş tam bitmemiş.
Burada geçmiş bakanlıklar da hatalıdır.
Kültür Bakanlığı’nın iyi niyetine rağmen sadece müteahhitler değil, herkes orada para kazanmak için bir sistem kurmuş. Sümela bölgesine ilk girişte Orman Bakanlığı, Milli Parklar Genel Müdürlüğü geçmişte oraya gişe koyup gelenlerden araç başına 10 TL ‘duhuliye’ alıyordu.
Daha önce TÜRSAB’ın işlettiği müzeler ihaleyle SICPA adlı şirkete geçince o gişeyi bu kez bu şirket işletiyor ve Orman Bakanlığı’na da pay veriyormuş.
Oraya para verdikten sonra sizi, Trabzon Belediyesi’ne bağlı Trapark‘a ait otopark karşılıyor. Orada binek otomobillerden 20 TL, otobüslerden ise 50 TL ücret alınıyor. Orayı da geçtikten sonra çirkin bir giriş kapısında yer alan minibüsler karşılıyor gelenleri. Birkaç kilometrelik yol için kişi başına 9 TL gidiş, 9 TL de dönüş ücreti alıyorlar. (Yukarıda park yeri yok diye basın kartım ve basın plakam olmasına rağmen beni de içeri almadılar. Ben de bu ödemeyi yaptım.)
Minibüsten indikten sonra yapılmış denilen ama rahatça yürünülmeyen 350 metrelik dik taşlı yolu bitirdikten sonra bu kez sizi mekanın sahibi Kültür Turizm İl Müdürlüğü değil işletmeci SICPA gişesi karşılıyor. Orada da tam 125 TL ödeme yapıyorsunuz.(Bu paranın ne kadarını Kültür Bakanlığı alıyor bilmiyoruz.)
Bir kolaylıkla 60 TL’ye Müze Kart alıp yıl boyu diğer müzeleri de ziyaret edersiniz.
Bu arada yabancılar da 125 TL ödüyor ki bu para 6 Euro’ya tekabül etmektedir. Sayın Bakan Ersoy’a önerim bu miktarı en az 10 Euro olarak arttırılmalıdır.
Yani Sümela Manastırı’nda iki adımda bir para ödeniyor. Çünkü kurulan düzen bunu gerektiriyor. Bundan 40 yıl önce sadece 1200 metrelik dik yokuşu en fazla yarım saatte çıkardık. Yapılan karayolunun bence hiç bir faydası yok. Müteahhidine ve de minibüsçülere para kazandırmaktan başka işe yaramıyor.
Orada yapılanlara baktığımda Sümela’yı alt üst etmişler. Sümela gitmiş yerine çok farklı ve ruhsuz bir yapı gelmiş gibi. Kayaları tutmak için yapılan tel örgüler manastırın çehresini değiştirmiş. Tarihi dokunun içine kafe bile yapmayı ihmal etmemişler. Hiç kimse dur dememiş.
Kısaca Sümela rant kapısı olmuş. Çok da yazık olmuş. Mutlu yarınlar Türkiye’m.