Savaş bir cinayettir, çoluk çocuk, kadın erkek, suçlu suçsuz, haklı haksız, sağlıklı hasta ayrımı yapmaksızın bilinçli biçimde herkesi öldürür. Savaş bir yıkımdır; yol, köprü, bina, kent, kültür-uygarlık mirası eserleri, tarihe, insanlık düşüncesine ait ne varsa yerle bir eder. Savaş bir kötülüktür; dünyada zararı dokunmadığı insan, toplum, devlet, canlı yoktur.
Savaş, salt tarafları değil, taraflarla bağlantılı olan tüm ülkeleri sosyal ve ekonomik yönden zarara uğratır, sorunlarına sorunlar ekler, altından kalkılmaz bir duruma getirir. Hiç öyle düşünüldüğü gibi yürümez savaş. Sıfıra yakın sorunlu ülkelerde bile kur, fiyat, faiz, enflasyon yükselişe geçer, mal darlıkları, kıtlıklar yaşanır. Hele hazırlıksız olan ülkeleri perişan eder.
Bir düşünün: Saldırıya uğrayan ülke, kimse “dur” diyemiyorsa, savaş durdurulamıyorsa, karadan, havadan sürekli bombardıman altındaysa, tüm halk, köyler, kasabalar, kentler yakılıp yıkılıyorsa, ülkeye görev için, iş için, gezi için, okul için ya da başka şeyler için gelenlerin hayati tehlikeleri varsa, toplumlarının etkilenmemesi mümkün mü?
Ülkeler bir birlerine ihtiyaç duymadan yaşayamazlar. Kendilerinde olmayan, üretemedikleri malları başka devletlerden temin yoluna giderler. Örneğin, akaryakıt, doğalgaz, buğday, yağ… Kendi topraklarında yetişiyor da üretmiyorlarsa, hele savaşın tarafı olan ülkelerden temin ediyorsa, yokluğu başladığında, karaborsa hortlayacak, fiyatlar dudak uçuklatacak, enflasyon devleşecek, kur kısrak gibi oynayacaktır… Kimi mallar aranacak, bulunmayacak, zuladan satılacak. Akaryakıt, doğalgaz, enerji zam üstüne zam yiyecek. Ekonomide kızılca kıyamet kopacak. Ulaşımdan etkilenen her ürün “fahiş fiyata” çıkacak. Enflasyon tavan yapacak. Açlık, kıtlık savaşın getirdiği bir bela olacak. Devlet adamları istese de, istemese de “savaşın ekonomik yıkıntısından” kurtulamayacak.
Hele altı yıl süren bir dünya savaşını düşününüz: Dışardan aldığınız ürünlerin tamamı gelmez olur. İçeride üretme olanağınız yok. Paranız olsa da sağlayamıyorsunuz. Topraklarınızda yetişenler, yeraltından çıkarılanlar yetmiyor. Altı yıl, dile kolay. Yoklukları, kıtlıkları, açlıkları yaşıyorsunuz. Yiyecek ve ilaç sıkıntısı hat safhaya ulaşıyor. Aranılan her mal ateş pahasına. Karaborsa, enflasyon almış başını gitmiş. Pek çok ana ürün karneye bağlanmış. Kimse önünü göremiyor, yatırım yapamıyor, her şey durmuş.
Yirmi beş günlük bir savaş, üretimden çok geleceğini “betona gömmüş” bizim gibi kötü yönetilen bir ülkede, hiçbir suçu olmamasına karşın halka, faturasını ağır ağır ödetmektedir. Pahalılık, enflasyon, yüksek kur, akaryakıt, doğalgaz, elektirik, “fahiş zamlar” ve düşük ücret aylar önce zaten tavan yapmıştı. Yüksek yaşam standardına, yüksek ulusal gelire, refaha, düşük faize, enflasyona ve kura uçacakken, irtifa kaybedip, “betona” çakıldık. İnsana, toprağa, çiftçiye, köylüye, sanayiye, fabrikaya, üretime yatırım yapılmadı. Türk çiftçisi desteklenmedi; gümrükler sıfırlandı; ürününe, ithal mala verilen para ödenmedi. Marka olabileceğimiz pamuk, buğday, nohut, mercimek, fasulye, ayçiçeği, tütün, hayvancılık, toprağımızda yetişmesine karşın, akaryakıt, doğalgaz ve enerjide olduğu gibi kötü politikalarla “dışarıya bağımlı” duruma getirildik. Üreticiye emeğinin karşılığı verilmedi.
İnsana, toprağa ve sanayiye yatırım yapılmadan, üretim artırılmadan bu sorunlar çözülmez, aşılmaz. Yıllardan beri iğneden ipliğe her ihtiyacını dışalıma bağlayan iktidar, ağırlaşan yaşam koşullarını savaşın konjonktürüne bağlayarak sorumluluğu sırtından atmak istiyor. Fahiş fiyatla satılan mazotun, elektiriğin, gübrenin üretimdeki yerini, önemini, görmezden geliyor, üç maymunları oynuyor. Mersin’den 25 Kuruşa alınan maydanoz, salt nakliyeden artışla 4 TL’ye çıkmaktadır. Bu fiyatın “nedeni”, enflasyon, yüksek kur, ithalat, dışa bağımlı olmak ve mazottur. Köylüye “deliler gibi üretin” demekle olmuyor bu işler. İndir mazotu 5(beş) liraya, gübreyi 1600 liraya, elektiriği 50 kuruşa, köylüye-çiftçiye, ürününe rekabet edecek fiyatı ver bakalım piyasa ne oluyor? / Tarımda ithalat, gümrük vergilerini sıfırlamak başka ülkelerin çiftçilerini desteklemek, kendi köylüsünün üretimini bitirmek demektir.
Savaşı bahane ederek, hiçbir konuda özeleştiri yapmıyor, tüm yanlışlıkları ve eksiklikleri başkalarında arıyor, suçluyor, sahip oldukları megalomaniyle ulaştıkları kibrin kör ettiği gözlerle topluma, muhaliflerine ve dünyaya bakıyor, cehaletleriyle kendilerini aklamaya çalışıyorlar. / Yaşanılanları göremeyecek kadar acze düşmüş, rakamlarla yalan konuşacak kadar bencilleşmiş bir iktidar sorun çözemez, sorun olur.
İnönü’yü eleştiren, altı yıl süren dünya savaşının korkunç koşullarını düşünmeyen, tarihi öğrenmeyen ve uydurulan yalan öykülerle saldıranlar, açlık, kıtlık, karne kuyruklarından söz ediyorlar da “Türkiye’yi savaşın dışında tutanlardan, halkı şekersiz bırakırken çocukları babasız bırakmayanlardan, milyonlarca insanın ölümünü önleyenlerden” söz etmiyorlar.
Savaş ölüm, yıkım, olduğu kadar göçtür de. Milyonlarca insanı yerinden, yurdundan etmektedir. Yolda izde, kötü yaşam koşulları altında ölebilmektedirler. Savaş kader değil, kimi delilerin faşizan istekleri için işlenen bilimsel, teknolojik cinayetlerdir; insanlık için kör düğümdür, sorunlar sarmalıdır: Çözülmezse, bahaneler, gerekçeler çoğalır, insanlara zarar vermeye devam eder.
Sağlıkla, sevgiyle kalın…