SİYASETE DAİR

Günümüzde siyaset, kendi sınırlarını aşarak milletimizi bir arada tutan değerleri, kurumları ve gelenekleri derinden sarsan bir unsur haline geldi. Oysa siyaset, toplumun huzuru ve refahı için bir araya gelmesi gereken bir mekanizma olmalıdır. Ancak, bugünkü siyaset dili ve yöntemleri toplumun temel dokusunu bozmakta. Bir zamanlar birlik ve dirliğin sembolü olan devlet anlayışı, siyasetin asıl amacından sapmasıyla zayıflama tehlikesiyle karşı karşıya.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir seçim konuşmasında söylediği “Sel gider, kum kalır. Bu seçim de geçecek, sizler yine akraba ve komşu olarak kalacaksınız.” sözü, siyasetin toplumsal ilişkiler üzerindeki geçici etkisini ve kalıcı olanın insani bağlar olduğunu ne güzel özetliyor. Bugün ise siyasetin bu geçici niteliği unutulmuş, toplumun arasına mesafe koyan bir araç haline gelmiştir.

Siyaset kelimesinin kökenine baktığımızda, Arapça “seyis” yani at bakıcısı anlamına geldiğini görüyoruz. At yetiştirmek ve onu idare etmek, devlet yönetimi ile kıyaslanabilecek bir sanattır. Atalarımız bu bağlantıyı çok iyi kavramışlardı. Devlet yönetmek de tıpkı bir atı yetiştirmek gibi sabır, bilgi ve özen gerektirir. Ne yazık ki bugünün siyaseti, bu hassasiyetlerden uzaklaşmış durumda.

Demokrasi, Antik Yunan’da doğdu ve o dönemde zengin aileler çocuklarına retorik eğitimi aldırarak siyasete hazırlardı. O zamanlarda olduğu gibi bugün de siyasetin bir güç aracı olduğu ve toplumun büyük bir kesiminin dışarıda kaldığı bir gerçek. Siyaset, itibar, para ve makam uğruna yapılan bir yarışa dönüştü. Bu yarışı kazanmak için her türlü değeri feda etmekten çekinmeyen bir anlayış hâkim oldu.

Bugün hangi televizyon kanalını açsak, iç ve dış sorunlar, yalan haberler, hakaretler ve kutuplaşmalarla karşılaşıyoruz. Toplumda “anomi” yani ortak değerlerin erozyona uğraması, neredeyse bilinçli bir çaba ile hızlandırılıyor. Aile içi çatışmalardan iş yerlerindeki krizlere kadar her yerde siyasetin negatif etkileri görülüyor. Anne-baba çocuklarıyla, esnaf müşterisiyle, öğretmen öğrencisiyle, doktor hastasıyla siyasetten kaynaklı sorunlar yaşıyor. Oysa siyasetin amacı, toplumu bir arada tutmak olmalı iken bugün toplumu daha da ayrıştırıyor.

Bu noktada, siyasetin insani değerleri göz önüne alarak yapılması gerektiğini hatırlatmak şart. Ayrıştırıcı, bölücü ve nefret diliyle yürütülen siyaset, toplumu parçalamaktan başka bir sonuç vermez. Oysa ki, insan haklarına, medeniyetimize ve kültürümüze uygun bir siyaset anlayışıyla toplumun birliği ve dirliği sağlanabilir.

Avrupa, Orta Çağ’dan sonra birçok farklı topluluğu bir araya getirerek medeniyetini inşa etti. Haçlı seferleriyle Doğu’nun bilimini, kültürünü ve medeniyetini alarak kendi yapısını kurmayı başardı. Bugün bizler, kendi zenginliklerimize rağmen ayrışmaya ve güç kaybetmeye doğru sürükleniyoruz. Siyaset, toplumun dinamiklerini kuvvetlendirmek yerine, güçsüzleştirici bir unsur haline geldi.

İdareciler ve siyasiler, devletin kutsallığını ile milletin birliğini hatırlamalıdır. Siyaset, sadece seçimlerden ibaret değil; milletin geleceği, devletin dirliği için yapılmalı. Osmanlı Devleti’nin manevi kurucularından Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü, bugün de siyasetin nasıl yapılması gerektiğine dair en güçlü mesajı veriyor. Devletin varlığı, insanın refahı ve huzuruna bağlıdır. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olmak zorundayız.

Bugün, dünyanın dört bir yanında mazlum milletler için bir umut olan Türkiye, içte ve dışta birliğini sağlamalıdır. Siyaset, sadece bir güç mücadelesi olmamalı; aksine, toplumu bir arada tutmanın ve milletin geleceğini garanti altına almanın bir aracı olmalıdır. Ayrıştırıcı dil, kutuplaştırıcı siyaset tarzı, ülkemizin geleceğine büyük zarar verir. Hepimiz, birleştirici, insan haklarına dayalı ve medeniyetimize yakışır bir siyaset dili benimsemek zorundayız.

Dıştaki düşmanların seferber olduğu bir dönemde, içte de birbirimizin gücünü azaltmak geleceğimizi riske atmaktır. Oysa ki, birlikte güçlüyüz; birlikte daha iyi bir geleceğe yürüyebiliriz. Siyaseti erdemli, adil ve birleştirici bir çerçevede yürütmeliyiz. İnsan haklarını, adaleti ve eşitliği önceleyen bir siyaset anlayışı, bizi yeniden bir araya getirecek tek yoldur. Kültürümüz ve medeniyetimizden beslenen pozitif bir siyasetle, millet ve ülke olarak bir ve beraber güzel yarınlara yürüyeceğiz.