SİYASET TERZİLİĞİ!

Eskiden, hazır giyimin henüz günümüzdeki kadar gelişmediği dönemlerde terzilere çok rağbet vardı. Hatta öyle ki; iyi elbise diktiği bilinen ve dillendirilen ustalara elbise diktirmek o günün şartlarında büyük bir mutluluk oluştururdu. Bazen terzinin kendisindeki kumaşlardan, bazen de kumaşçılardan, kişinin beden ölçülerine göre alınan kumaşlar terziye getirilir ve ilk provalar yapıldıktan sonra elbise dikim işlemine başlanırdı. Terzinin gerekli gördüğü kadar yapılan uzun aralıklı provalardan sonra nihayet takım elbisenin dikimi tamamlanır ve sipariş veren kişinin büyük memnuniyeti ile terziye ödemeler yapıldıktan sonra alınıp götürülürdü. Bütün bu işleri yapan usta olan terzi kişinin beden ölçülerine çok dikkat eder, kumaşın kesimini ve dikimini ona göre yapardı. Bu bakımdan hata payı olmazdı.

Zamanla hazır giyim çok geliştiğinden, insanlar artık öyle uzun süreler elbise diktirmek için terzilerde vakit geçirmek istemeyip hazır giyime yöneldiler ve de böylece terzilik mesleği de hemen hemen tarihe karışmış oldu.

Yeni dönemde kumaş terzilerinin yerini “siyaset terzileri” aldı. Bunlar elbise yerine; parti, lider, kişi ve kurumların özelliklerini çok iyi analiz ederle ve onlara rol biçerler. Tıpkı terzilerin kumaşı ölçüp müşterilerinin ölçülerine göre dikmeleri gibi. Hassasiyetlerini not eder, irtibatlarını, sosyal eğilim ve yaşantı tercihlerini analiz eder, ardından hedeflerini belirlerler. Bundan sonrası kolaydır artık. Hedef kişi kimse onun adımları dahi ölçülerek kesilen siyaset elbisesi ona giydirilmeye başlanır. Bu işi yapanlar genellikle uluslararası profesyonellerle irtibatlı ülkemiz içindeki ayni amaçlı uzantılarıdır. Dünyayı yöneten hâkim güçlerin oluşturdukları bu yönlendirme siyaseti terzileri, çoğu kez kendilerini sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları, yardım kuruluşları, strateji geliştirme kuruluşları tabelaları altında saklarlar. Siparişleri genellikle dünyadaki hâkim güçler belirler ama hedef kurum ya da kişiler bunu hiçbir zaman öğrenemezler. Yaptıkları çalışmaların tamamen kendi düşünceleri olduğunu zanneder, toplumsal tepkileri, dış güçlerin kışkırtması olarak tanımlayıp yanlışlarında ısrar ederler. Sonuç elbette ki bu operasyonu yapanların istediği gibi çıkar.

Siyaset terziliği, daha çok ekonomik yeterliliği olmayan, demokrasiyi içselleştirememiş, sosyal açılımı devletin zaafı gibi gören, hâkim kültürün etrafındaki sadece renk değeri olan kültürlere çatık kaşlarla bakan ülkelerde etkilidir. Mesela “Arap Baharı” fırtınasında, Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde meydana gelen gelişmeler bu anlamda güzel örneklerdir. Belirtilen ülkelerin insanları; demokrasi heyecanı ile ölümüne sokaklara dökülürken, aslında bunun bir kontrol mekanizması tarafından organize edildiğini bilemeyecek ve anlayamayacak kadar çaresizdiler. Sonrasında, ölen öldü, kalanın “sosyal köleliği” devam ediyor.

Çünkü üzerlerinde uygulamalı siyaset terziliği yapılan bu ülkelerin insanları;

Bunun bir bahar değil, emperyalizmin bölgesel işbirlikçileriyle birlikte tezgâhladığı kanlı bir oyun olduğunu anlayamadılar. Bu oyunla emperyalistlerin dinsel, mezhepsel ve etnik farklılıklara bakmaksızın coğrafyanın tüm halklarının birbirine kırdırılacağını bilemediler. Bu Bahar’ın bir tek amacının; İsrail’e hizmet etmek olduğunu hiç düşünemediler.  Suriye düşmezse bu oyunun çökeceğini göremediler. Ne pahasına olursa olsun İran ve Rusya’nın Esad’dan vazgeçmeyeceğini öngöremediler. Ülkemiz de ise bu gelişmeleri büyük bir heyecanla takip edip kurtuluş reçetesi olarak seslendirenler, bu oyunun başrol oyuncusunun Türkiye ve son hedefte de yine Türkiye’nin olacağını hiçbir zaman düşünemediler.

Siyaset terziliği işte böyle bir şeydir. Ülkemizde de, her seçim dönemi öncesinden başlayan ve çokça konuşulan bu tür iddialar dillendirilmektedir. Çoğumuzun “akıl tutulması” olarak gördükleri bu gelişmeler, ne ilginçtir ki; siyaset terzilerinin ana sermayesini oluşturmaktadır.