Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Bu sürecin sağlıklı yürüyebilmesi için okullarımızda eğitim ortamları uygun olması gerekir. Yıllarca yapılan yatırımların sayesinde okullarımızın nerelere geldiği göz önündedir.
Ülkemizde ciddi bir ARGE çalışması yoktur. Gerçi ARGE çalışması yapılıyorsa da havadan inme, hesap vereceğini hiç düşünmeyen yöneticiler tarafından uygulanmamaktadır. Günümüzde büyükşehirlerdeki okullarımızın her bir sınıfındaki öğrenci sayısı kırk elli hatta da atmış olduğu görülmektedir. Beş yıl önce 2018-2019 eğitim öğretim yılında ikili eğitimin kalkacağı kararı alınıp, bir yıl ertelenip 2019-2020 eğitim öğretim yılında tüm Türkiye’de tam gün eğitime geçilmesi kesinleşti. İlk zamanlarda okullaşma hamlesi yapılsa da bölgelerin okul ihtiyaçlarına göre planlama yapılmayarak sadece kendisini atayan mekanizmaya şirin gözükme adına okul türleri açıldı.
Okullar öğrencilerin gelişmesine imkan tanıyan, bir topluluk hissi veren ve işbirliğini teşvik eden yerlerdir. Okul binalarının okuldaki faaliyetleri sınırlayıcı veya destekleyici etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle okul binasının tasarımı ve okul binasının etkili kullanıma olanak sağlaması gerekmektedir. Bir okul binasının mimari tasarımı kadar fiziksel çevrenin bazı özellikleri de öğrenci davranışları ve öğrenmeleri üzerinde etkilidir. Öte yandan, okullardaki uygun olmayan veya ihmal edilen imkanlar, çocukların sağlık ve güvenliği açısından gerçek bir tehdit oluşturmaktadır.
Türkiye’nin de içinde olduğu OCED ülkelerinde en fazla okul mevcutu sekiz yüz olup sınıf mevcutları otuz olması gerekiyor. Avrupa birliğinde ise en fazla okul mevcutu iki yüz elli olup sınıf mevcutları yirmi bir olduğu görülmektedir. Ancak Trabzon’umuzun il ilçe merkezindeki okullarında sınıf mevcutlarının ortalama kırk olduğunu görmekteyiz. Özellikle Trabzon büyükşehir olunca beldeler mahalle adıyla köyleşti, il ve ilçe merkezine doğru aileler resmen göç etti. Köy ve beldelerimizde yıllarca yapılan yatırımlarla kurulan okullarımız öğrenci yokluğunda kapatılırken, il ve ilçe merkezlerinde okul mevcutları resmen patladı. Okullarımızın toplam mevcudu bırakın sekiz yüzü iki binli sayılara ulaştı.
Okulların toplam mevcutları ortalama dört yüz civarında, sınıf mevcutları da yirmi bir seviyesinde olmalıdır. Çocuklarımızın sağlıklı yetişebilmesi için kalabalığın içinde kaybolan değil her birine özel ilgi gösterilebileceği ortamları sağlamalıyız. Nüfus yoğunluğuna göre yeni ve ciddi bir düzenleme yaparak yol almak zorundayız. Trabzon artık yedi semtmiş gibi düşünülüp ona göre planlamalar yapılmalıdır. Bu işe Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumuda göz önüne alarak ilkokul seviyesinde başlanmalıdır. Benim de ikamet ettiğim seksen bin kişinin yaşadığı Çukurçayır mahallesindan başlamak bir elzem olarak görülmektedir.
Öğretmenler dinamik sınıfların, modern teknolojinin ve özel çalışma alanlarının olduğu ve meslektaşlarıyla işbirliği yapmalarına imkan sağlayan esnek mekanlar talep ederken; veliler, genellikle okulda güvenliğin sağlanmasını ve çocuklarının daha küçük sınıflarda öğrenim görmesini; Bakanlık, okul arsası ve inşaatının daha ucuza gelmesi için çaba sarf etmektedir. Toplum ise, yapılacak okul binasının onların omzuna ne kadar yük getireceğini dikkate almaktadırlar.
Tüm gereksinimleri karşılamak doğal olarak pek de kolay değildir. Yeter ki bir taraftan başlayalım. En güzeline layik olan bu millet hakkını alacak ve eğitim konusunda çağ açacağız...