Siyaset, “turizm” adına otel-rezidans yapıyor, hava kirliliği, kara ve deniz meltemini buluşturacak denize paralel sokakları düzenleyecek yerde, Karadeniz kıyısının en muhteşem parkını ortadan kaldırarak kale duvarı gibi yapılarla “Beşikdüzü’nün soluğunu kesiyor”. Meltem rüzgarlarına engel olmak, hava kirliliğini daha da artırmak hizmet değil, cinayettir. Üstelik tüm bu katliamlar “turizm adına” yapılıyor. / İnhisarlar İdaresi ve İlkokul-Ortaokul tarihi binalarını yıkmak toplum hafızasını silmek, beyin ayarlarıyla oynamak demektir.
Erdal Kurtoğlu Parkı sosyal ve kültür içerikli bir buluşma, oturup dinlenme noktasıydı. Yobol’dan Yoroz’a kadar, Tonya’dan İskenderli’ye, Şalpazarı’ndan Oğuz’a, Çarşıbaşı’ndan Vakfıkebir’e, Beşikdüzü’nden Eynesil’e kadar tüm yöre halklarının geldiği, gezdiği, dostluk, arkadaşlık ilişkilerini kurduğu, düşünce, bilgi alışverişinde bulunduğu müthiş bir iletişim yeriydi. Belleklerde derin izler bırakmıştı; bu yöre halkının Beşikdüzü’ne, parka ve “deniz kıyısına” ait hafızası yok edildi; konuşma, sohbet etme hakkı, dinlenme, buluşma, tanışma hakkı yok edildi; düşünce, dostluk, arkadaşlık kurma, geliştirme hakkı yok edildi. Bu haklar hayattır, dolarla, parayla, pulla, altınla ölçülemez, alınıp satılamaz.
“Turizm” adına devasa bir gökdelen inşa edilecek, bir yarısı “otel”, diğer yarısı “yağlı” Arap müşterilere “rezidans”… Tıpkı “Beşikdüzü’nü ekonomik yönden uçuracak Hapishane” gibi… Bir türlü, yanıtını alamadığım soru, bu hapishanenin “Beşikdüzü ekonomisine katkısının ne kadar olduğudur? Beşikdüzü’nde gözüme çarpan bir uçma olayı olmadı, ama Yüksek Okuldan giden yedi bölüm bir türlü geri gelmedi. Okumanın, eğitimin değerini bilenler (?)“Ahırdan yurt yaptılar” ya, umarım şimdi giden bölümleri ve hakkımız olan fakülteyi getirirler.
Otel yapılıp turizme hizmet edilecekse bu, çok daha muhteşem görüntülü ve temiz havalı Yobol Burnu üzerinde inşa edilebilirdi. Alışveriş merkezleri yapılacaksa Şehit Erdal Kurtoğlu Parkı yok edilmeden de bir başka alan üzerine kurulabilirdi. Çağdaş pılanlamalarla ve mühendislik bilgileriyle park ve kent genişletilir, halk rahat soluk alırdı. Meltem rüzgarlarına engel olunmaz, hava kirliliği önlenmiş olurdu. Beşikdüzü, güneyde Beşikdağı ve kuzeyde yükselecek binalar arasında umarsız, soluksuz kalmaz, yaşam dolu bir yer olur, daha bir değer ve anlam kazanırdı. İki yol arası betona açılmaz, deniz havasıyla kent buluşurdu. / Ama onlar bilmezler deniz havasının dolardan daha değerli olduğunu / yaşamı güzelleştiren, sağlık için temel bir kaynak olduğunu!
Yıllar önce kentin merkezine inşa edilen devasa “Belediye Binası ve Lojmanları” nasıl Cumhuriyet Meydanını, tarihi bir anlamı ve değeri yok ederek kenti boğmuş, nefes alamaz duruma getirmişse ve bir çirkinlik anıtı olarak orada duruyorsa, yarın hava kirliliğinden mustarip halkın, bebelerin sorumluluğunu hiç kimse üstlenmeyecektir. Bugünkü bir kısım siyasiler nasıl maden kazalarına “kader” deyip sorumluluklarından sıyırmaya çalışıyorlarsa, o zaman da “kader” deyip konuyu kapatacaklardır.
Beşikdüzü’ndeki “yıkılmalara, yok etmelere küçücük çıkar hesaplarıyla Belediye Meclisinde ‘oybirliği ile evet’ diyenler” tarih önünde sorumludurlar: 1902 yılında yapılan İnhisarlar binasından sorumludurlar. 1930 yılında halkın emeği ile inşa edilen “beş yıllık ilkokul, eğitmen kursu, Köy Enstitüsü, Ortaokul” kübik binasından sorumludurlar. Köy Enstitüsü Parkından, Erdal Kurtoğlu Parkından sorumludurlar. Oybirliği ile kalkan eller Beşikdüzü’nün özelliklerini yıkarak, hafızasını değiştirmekten sorumludurlar. Ortaokul ve Atatürk Lisesinden mezun olanların anılarını yok etmekten sorumludurlar. / Onlar anıların yaşam olduğunu, yaşam kadar değerli olduğunu bilmezler ki!
“Hava kirliliğinden” söz ettikçe, kimilerinin itirazlarıyla “doğal gazın” geldiğini öne sürüşlerini duyar gibi oluyorum. Bir madde, bir nesne yanıyorsa, ondan çıkan ve atmosfere yayılan “karbon dioksit (CO2), karbon monoksit (CO) ve kükürt dioksit (SO2) gazları var demektir. Odun ve kömür dumanları gibi görünmeseler de bulundukları havayı kirletirler. Egzoz gazı ile yanmış doğal gaz arasında hiçbir fark yoktur ve müthiş kirlidir. “Bir telefona insanlar satın alınabiliyorsa”, istenilen karara “evet” diyebiliyorlarsa, kime inanılıp güvenilecek? Demek ki, herkesin bir fiyatı varmış ve satın alınabilirmiş! Doğru, dürüst, namuslu görüntüleri sahteymiş!
Şimdi Büyük Şehir Belediyesi olduk ya! Tırabzon’da, “kentsel dönüşüm ve Rezidans-Otel için turizm adına kalkacak eller, Beşikdüzü’nü ne kadar düşünürler ve sağlıklı kararlar alırlar? Kuşkuluyum! Umarım “bir telefona” satmazlar Beşikdüzü’nü! TOKİ’nin diktiği ucube binalar için okullarını yıkıp tarihi bir parkı yok ettiği kötü bir karar gibi karar alarak Beşikdüzü’nü, kirli havaya mahkum etmezler ve bu pırojeyi, “hayır” diyerek insanileştirir, “yaşanacak” bir Beşikdüzü’nden yana olurlar. Kararı alacak, uygulayacak olan da, Beşikdüzü’nün geleceğini karartacak ya da ağartacak olan da bu siyasi karardır.
Umarım halkı haklarından yoksun bırakmazlar!
Sevgiyle, esenlikle kalınız…