Ruhunu ve kimliğini güce, güçlüye yaslayıp! İnsanlığın erdemlerinden nasiplenmemiş kişi ya da kişilerin “Biyolojik cinsiyetinin” izahını yapmaya inanın insanın ne eli, nede dili varmıyor...
Milletin oylarıyla seçilmiş bir Milletvekilinin, salt muhalif olması nedeniyle daha şimdiden!.. Milletin Meclisinde kendisini ve düşüncelerini 1,5 yıldır söz hakkı tanınmaması nedeniyle ifade edememesi demokratik tahammüllerle asla bağdaşmaz.
Bu sınırlamaya maruz bir Milletvekilinin, ifade hakkı önündeki engelleri aşmak adına “duyun beni” bağlamında direnip, son çare kendini kürsüye kelepçelemesi; hemcinsleri tarafından tornavida destekli şiddet ve cebir ortamının nesnesi olmayı asla gerektirmiyor.
Erkekler dünyasına öykünmüş bu gurubun “süpürme” harekâtından salt söz konusu vekil değil, olayı yatıştırmaya çalışırken itilip düşmesi sonucu protezi çıkan, ayağı ve kolu protezli bir Milletvekili dâhil birkaç Milletvekili daha nasiplenip, hastanelik ediliyorsa, bu durum tam da Akıl Tutulmasıyla izah edilebilir.
Oysa söz konusu olan yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Ta başta, edilen yemine sadık kalınarak, Cumhuriyetin ve Yurttaşların sorunlarının özgür bir ortamda tartışılıp çözüm üretileceği, İnsan haklarının ve özgürlüklerin en demokratik biçimde tecelli edip, topluma olumlu örneklerin sunulacağı bir büyük mekândır...
Milletin Meclisinde şiddet kullanmak, hiç kimsenin, ne haddi nede hakkı olamaz. Söz konusu Vekilin varsa bir hatası, Meclis başkanı, Başkan Vekili veya İdare amirleri marifetiyle uyarılıp, ikaz edilir yada İçtüzük hükümlerince gereği yapılır. Bunun ötesinde hiç kimsenin durumdan vazife çıkartıp zor ve cebir kullanarak böylesi bir müdahaleye hakkı yoktur, ayrıca oturumu yöneten Başkan Vekilinin olayı soğukkanlı bir şekilde sadece izlemişi de asla hayra alamet değildir!..
Sahi biz toplum olarak ne ara bu denli acımasız olabildik? dayatılan bu şiddet sarmalına ne denli itiraz edebiliyoruz? Bu soru ülke gündemine hayli zaman önce düşmeliydi, meclisteki şiddet uygulaması sadece olup bitene tüy dikmekten başka bir şey değildi aslında.
Ülkede suç oranlarının arttığı, suçluları istihdam için yeni ceza evlerinin yapıldığı ve sanki bir marifetmiş gibi açılışlarda görkemli törenler düzenlenmesi düşündürücüdür. “Aile Birliğini” öne almış bir toplumda, ekonomik nedenlerle evlilikler azalırken, boşanmalarda patlamalar yaşanıyor. Böylece ulusumuzun en değerli yapıtaşları birer birer yok ediliyor. Boşanmalar nedeniyle ortada kalıp travmaya maruz kalan çocuklar, psikolojisi bozuk bir halde geleceğe hazırlanıyor.
Türkiye Sosyoloji Derneği tarafından yapılan çarpıcı bir açıklama, dalga dalga yayılan ve tüm yurdu kuşatan bir tehlikeyi işaret ediyor. “Toplumdaki şiddet olgusunun, cinsel şiddete evrildiği” uyarısı sanırım herkesin başını iki elinin arasına alıp, metastaz aşamasındaki bu tehlikeye karşı neler yapılabileceğini sorgulaması gerekmektedir..
Toplumsal sorunların kökeninde Ekonomik yetmezlikler, Eğitimsizlik ve Feodal yapının olduğu hiç kimsenin yadsımadığı bir gerçeklik. İşsizlik, eğitim dışı kalmışlığın yanında, yetmezmiş gibi bir de bazı Yayın organlarının paylaşımları da şiddeti özendirip zemin hazırlamaktadır.
Bu cinnet sarmalında; Bireylerin daha kolay silah edinimi önündeki engelleri kaldırıp, tam tersine özendirmek akıl tutulmasına değil de neye yorulmalıdır? İşlenen cinayetlerin tamamına yakınının, ruhsatlı-ruhsatsız ateşli silahlarla gerçekleştiği göz ardı edilmeksizin hırsızlık, yankesicilik ve dolandırıcılık sıradan adi bir vaka olmaktan çıkartılıp, önleyici cezai önlemler arttırılmalı. Artık meşru bir sektör olarak öne çıkartılan fuhuş’u oluşturan bataklığı kurutulup Toplumumuzu içten içe kemirip, çürüten bu habis ruh halinden çıkmanın yol ve yöntemleri araştırılmalıdır.
İşte tam da bu noktada Gazi Meclisin işlevi kendi arasındaki iktidar savaşlarının nesnesi değil, halkın sorunlarının çözümünün Öznesi olmanın zamanıdır.