Ölümünü televizyondan öğrendim. Kalbimde bir ateş oluştu. Sanki oğlumu, kardeşimi kaybetmiş gibi hüzünlendim. Ama Yahya Kemal Beyatlı’nın değdi gibi:
“Ölmek kaderde var bize ürküntü vermiyor
Lâkin vatandan ayrılışın ızdırabı zor.”
Evet, ölüm denilen olgudan kaçan kurtulan yok bugüne kadar. Ama senin daha yapacak çok işin vardı. Hele dinin siyasetin içine bu kadar çok sokulmuş bir dönemde sana düşen çok görev vardı. Ama olsun bizler de senin arkada bıraktığın eserlerini okuyarak aydınlanır ve toplumu aydınlatmaya çalışırız.
Seni Trabzon İmam Hatip Okulu’nun dördüncü sınıfında tanımıştım. Ufak tefek ama olgun bir adam gibi kimlikli bir öğrenciydin. Dört sene sen okul sıralarında ben de kara tahta başında birlikte olduk. “Doğan ay, doğuşundan bellidir” derler ya sen de ta orta sonda kimliğini ortaya koymaya başlamıştın. O kimlik gün geçtikçe büyüdü gelişti ve sen, Din bilgini, çağdaş, Cumhuriyetten yana, Atatürkçü kimlik olarak ülkene milletine hizmet ettin..
Anımsıyor musun, “Kader” konulu bir panel düzenlemiştik. Halk Eğitimi salonunda üç yedinci sınıf öğrencisi birde sen konuyu enine boyuna tartışmıştınız. Sen o zaman beşinci sınıf yanı lise bir öğrencisiydiniz. Ama gerçekten sahalarında yeterli yedinci sınıf öğrencileriyle tartışmış ve tezinde geri adım atmamıştınız. Bu üç son sınıf öğrencilerinde birisi sahasında gerçekten yetkili olan BTP Genel Başkanı Prof. Haydar Baş olduğunu anımsıyorum.
Galiba altıncı sınıfta idiniz. Verdiğim ödev yapılmadığı için sınıfta bağırıp çağırmıştım. Sen parmak kaldırdınız ve “Öğretmenim, siz bize içten kızmıyorsunuz. Siz şu anda kızmayı beceremiyorsunuz çünkü rol yapıyorsunuz” demiştiniz. Benim kimliğimi o kadar güzel ortaya koymuştunuz ki ben de kahkaha atmaktan kendimi alamamıştım.
Seni insanlarımız yalnız ilahiyatçı olarak bilir. Ama sen aynı zamanda iyi bir hukukçuydunuz. Ama İslam Dinini kendine dert edinmiştiniz. Gece gündüz dinimizin gerçeklerini düşündünüz. İslam Dininin çağdaş bir din olduğunu, çağa, toplumsal yapıya göre hizmet verdiğini her söyleminizde dile getirdiniz
Bilim adamı olarak yalan söylemediniz. Onun için dini samımı olarak benimseyenler senin her söylediğini kabullendiler ve alkışladılar. Çünkü dinin içine yerleştirilmiş olan efsaneler, masallar ve bunun daha kötüsü hurafeler dinimizi tanınmaz hale getirdi. Ama siz bize Allah’ın buyruğu olan Kuran-ı Kerim’i gösterdiniz ve doğrular burada diye televizyonlarda, gazete sütunlarında ve kitaplarınızda anlattınız, anlatınız, anlattınız!
Sevgili Yaşar, senin düşmanların da çoktu. Çünkü bu yüce Dinimizi getirim olarak kullananlar, siyasi araç olarak kullananlar ve halkımızın temiz duygularını istismar edenler sana düşmandırlar. Çünkü çıkarlarına dokunuyordun.
Sen çok yönlü düşünce adamıydın. Topluma düşünmeyi öğrettiniz. Çıkara, yararına bakmadan salt doğruyu savunmak için düşünmeyi, namuslu yaşamayı, araştırmayı , paylaşmayı ve özgürce düşüncelerini açıklamasını öğrettiniz. Dinimizi korkudan çıkarıp sevgiye çevirdiniz.Kutsal kitabımızı raflardan indirip her yerde okunur yaptınız. Artık insanlarımız Dinimizden korkmuyor onu seviyorlar.
Yarasalar gibi ışıktan korkanlar, senin televizyonlardaki söyleşilerinden rahatsızdılar. Onun için de zaman zaman önüne engel koydular. Çünkü senin dinciliğin, eleştirmenciliğin, ahlakçılığın, yazarlığın Çağdaş Türkiye Ve Atatürkçülük üzerine kurulmuştu..
Seni çok arayacağız sevgili öğrencim. Ruhun şad olsun.