İnanılmaz bir şey! İsminin önünde profesörlük unvanı bulunan Celal Şengör isimli bir kişi bilim adına fetva vererek; “Onların hepsi masal. İbrahim diye bir adamın yaşadığı malum değil… Bütün bu söylenen kişiler tarihte yok. Bunların hepsi o üç tane kutsal kitap denilen aslında… Hayır, ama bu önemli Suriye din geleneği Mezopotamya din geleneğinden türemiş bir yan branştır. Bizim bugün İbrahim’i dinler dediğimiz işte Musevilik, Hristiyanlık, arkasından İslam yani Museviliğe bakıyorsun Musa peygamber diyorlar. O adamı da tarih bilmiyor. Yok, öyle bir isim. Musevilerin kitabında bir Mısır’dan çıkış vardır meşhur. Yok öyle bir olay. Yani incelendi, yayınlandı.” Şeklinde açıklaması ile içindeki zehri akıtmış!

Günümüz cehaletinin avuçları patlayıncaya kadar alkışlayacağı bir açıklama! Neden? Çünkü zaten kendi kitabını okumadığı için, hurafeleri din zanneden sayıları azımsanmayacak kadar dinden bihaber olan insanlar kendilerine göre çok haklı olarak şöyle haykırabileceklerdir; bakın işte bilim dini reddediyor! İyi ki okumamışız! İyi ki üniversiteye gitmemişiz!

Hâlbuki Kutsal Kitabımız Yüce Kuran’da; onlarca ayette, Hz İbrahim, Hz. Musa ve Cihan peygamberi bizim peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)’in kendi toplumlarının cehaleti ile ilgili verdikleri mücadeleleri anlatılıyor. Yaşadıkları dönemlerde zorluklarla mücadeleleri anlatılıyor. Bizler gibi yaşadıkları ve öldükleri anlatılıyor. O zaman da şimdiki Celal Efendi gibi; peygamberlere Allah’tan gelen emirlere karşı çıkıp, peygamberleri, sihirbazlıkla, büyücülükle, yalancılıkla, uydurmacılıkla suçlayanlar çoğunluktaydı! Bütün ikazlara rağmen Yüce Allah; peygamberlerini yalancılıkla suçlayan kavimleri nasıl yok ettiğini Yüce Kuran’da bizlere anlatmaktadır. Bilim ve teknolojinin bu kadar ilerlediği ve mesafe kat ettiği bir çağda, üstelik siyasetin de bir bakıma  “dinden nemalanmayı” dini yaşamak olarak yansıttığı bir süreçte, böyle “serseri mayınlar” gibi ortalıkta gezinip, din adına yapılan yanlışlara meşruluk kazandıracak açıklamaları yapanlara asla bilim adamı denilemez! Bunlar olsa olsa, ilim adına, “şarlatanlık yapanlar” ilmin kaynağının da esasında Yüce kitabımız olduğunu bilmeyecek kadar cahil olan insanlardır.

Kaldı ki; sosyal yaşanmışlıkların laboratuvar ortamında ispatlanması gibi bir ilmi yol mu vardır. Yani Celal Efendi Allah’ın gönderdiği kutsal dinlere, kitaplara ve de peygamberlere inanmayabilir! Ama bu inanmayışını bilimin arkasına saklanarak, korkakça ve alçakça yapmasının bir izahı olamaz! Bizim dinimiz iki temel ayak üzeninde kuruludur. Bunlardan birisi nakil; diğeri ise akıldır. Nakle iman esastır, akıl ile nakli irdeleyip ilim haline getirmek ve insanlığın hizmetine sunmak da, her iman eden ve inanan insanın gayretlerinin ürünü ve insanlığın kazanımıdır. Hal böyleyken nasıl olur da milyarlarca insanın inandığı değerlere karşı bir kişi, üstelik bilim adamı sıfatıyla saldırır! Müşrikler de böyle demiyorlar mıydı? Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Musa, Hz. Isa., Hz. Muhammed de böyle suçlanmıyorlar mıydı? Bu ne cehalet, bu hangi ilim? İlim adına konuşma yetkisini Celal Efendi nereden almış acaba! Dünyada tek ilim adamı kendisi miymiş?

Ben şahsen bu tiplere “kiralık sosyal ajanlar” diyorum. Kritik dönemlerde ortaya çıkıp, toplumun hafızasını karıştırmak için aldıkları görevleri yerine getiren ve bir şey yaptıklarını zanneden zavallılardır bunlar. Hakkında açılan soruşturma çok yerindedir ancak, ne yazık ki; yaptığı iş çok konuşulacak, herkes bundan kendi adına nemalanacak fakat Celal Efendi bu olaydan başarılı bir gösteri adamı olarak çıkacaktır kanaatini taşımaktayım! Adaletin vereceği kararı bilemeyiz ancak; Celal Efendi’nin “toplumsal vicdanda” çoktan mahkûm edildiğinin bilinmesini isteriz.

Temennim; milyarlarca insana hakaret eden bu şovmene haksız itibar kazandırılmaması ve layık olduğu karşılığı görmesidir. “Fikir özgürlüğü”, başkalarının inançlarıyla alay etmek, onları küçümsemek ve hatta dalga geçmek değildir! Ayrıca hiçbir siyasi ve televizyon yorumcusunun bu zelil kişiye, bu serseri mayına “ilim adına, özgürlük adına” sahip çıkmasını temenni etmiyorum. Yoksa ortada bir danışıklı dövüş olduğu endişelerimiz elbette ki haklılık kazansın istemeyiz!